Bugünlerde çok sık duyduğum ve bundan dolayı da keyif aldığım, kahve ağzıyla kullanılan bir soru bu: 'Ne ayaksın sen Cem? Necisin, kimdensin?'

Bu soruyu geçtiğimiz günlerde çok sevdiğim bir dostum da özellikle telefon açarak sordu. 'Cemaatçi misin, değil misin? AK Partili misin, değil misin? MHP'li mi, CHP'li mi, Saadetçi mi? Seni çözemiyorum'

Hiçbir kalıba sokulamamak, bir siyasi ya da cemaat/tarikat/İslami grup sempatizanlığına oturtulamamak hoşuma gidiyor.

Doğal olarak bu kahve ağzıyla sorulan sorudan memnun olmam, görüştüğüm kişiler tarafından da hayretle karşılanıyor.

Şunu çok açık ve net ifade edeyim. Hiçbir İslami grup, cemaat ya da tarikat içerisinde yer almıyorum. Bundan sonra almam da.

Hiçbir siyasi fikrim, düşüncem yok. Taraf değilim. Ve bu taraf olmadığım için de bertaraf olma endişem de bulunmuyor.

Sandık önüme geldiği an tartacak, kimin bu ülkeyi daha iyi yöneteceğine inanıyorsam ona oy verme düşüncesi içerinde olacağım.

Demokrat Parti kökenli bir ailenin çocuğu olduğum için zaten sola kaymam asla söz konusu olamaz. Onu da ekleyeyim unutmadan.

Örneğin yarın seçim olsa; muhtemelen oy vermeye gitmem. Hiç bir partinin politikalarından memnun değilim. Buna iktidar da muhalefet de dahil.

Özellikle üniversite döneminde başlayan liberal tarafım biraz ağır basıyor ve dayatmalardan hiç hoşlanmıyorum.

Benim önüme 'Alın bunu seçin' diyecek bir anlayışı kabul etmiyorum.

Sosyal medyada eleştirilerimi görenler beni bir kalıba sokma gayreti içinde oluyorlar. Hükümeti eleştirdiğim anda adım paralele çıkıyor. Cemaate çaktığımda bu kez Reisçi oluveriyorum.

Ne reisçi ne de cemaatçiyim çok şükür. Doğru bildiklerimi kendi akıl süzgecimden geçerek yazmaya gayret sarf ediyorum. Yazdıklarım bana göre doğrular ve beni bağlıyor.

Sosyal medyada yazdıklarımla gazetemizi bağdaştırmaya çalışanlara da mesajım olsun bu. Zira, Genç Gazete farklı fikirlere en rahat olanak veren ve bu noktada İnegöl'de parmakla gösterilebilecek özel bir gazete.

17/25 Aralık benim yaşamını kökten değiştiren bir olay. Siyasi ve cemaat taassubumu bir kenara atmama vesile olmuş bir hadise. Aynı zamanda yeni ve zorlu bir dönemin de başlamasına sebep oldu aslında.

Ya AK Partilisin ya cemaatçi dayatmasına 'Ne cemaatçiyim ne de AK Partili' deme zorluğundan çok, bunu anlatamama sıkıntısını yaşamadım değil. Bu sıkıntıyı sanırım bu (cemaat - AK Parti arasındaki) savaş devam ettiği müddetçe de yaşayacağım.

Ben hayatım boyunca meselelere insanca, hakça, Müslümanca bakmaya gayret sarf edeceğim. İnşallah bu yolumdan da ayrılmam.

Aslında işin özeti şu: Bir partili de olabilirsiniz. Ya da bir cemaate, tarikata üye de... Yanlışa yanlış, doğruya da doğru diyebiliyor musunuz bu kısma bakmak şart.

Partinizin ya da cemaatinizin liderini kutsayıp; 'Vardır yaptığında bir hayır' sözleri mi dökülüyor dudaklarınızdan yoksa 'Bu hoşuma gitmedi. Yanlış yapıldı' diyebilme cesaretini gösterebiliyor musunuz?

Bence temel sıkıntımız tam da bu. Başkalarının ayıplarını her türlü araştırıp yerden yere vururken; aynı şey sizin kendi görüşünüzdeki kişiler tarafından yapılırken; kıvırmak için elinizden gelen gayreti gösteriyorsanız orada ciddi problem var.

Evet, yarım yamalak demokrat, yarım yamalak adil bir ülkede yaşıyoruz ve yarım yamalak cesaret gösterebiliyoruz.

Ben etrafımda onca eleştiriyi göze alıp; bazen cemaatçi yaftası da yiyip doğru bildiklerimi paylaşmaya devam edeceğim. Size de tavsiye ederim.