Kuzey Atlantik Savunma Örgütü,1949'da kuruldu,Türkiye ise 1952'de üye oldu.2004,2009 daki yeni katılımlarla beraber üye sayısı 30 oldu.Peki ne yapar bu Nato?

1945 yılında 2.Dünya Savaşı bitince, savaşın finansörleri ve kazananları ABD ve SSCB arasında "iki kutuplu" bir dünya ayarladılar: Bir yanda kapitalist ABD, öte yanda komünist SSCB.

Soğuk Savaş Dönemi denen bu dönemde, bağlantısızlar adı verilen bazı ülkeler hariç, neredeyse tüm ülkeler ya ABD yada SSCB yanlısı davranmaya, bir bakıma mecbur bırakıldılar. Karşı bloku size tehdit gösterip, sizi kendi bloklarına çekmek şeklindeydi genel taktik.Bu taktiği iki taraf da karşılıklı olarak kullanıp güç alanlarını genişlettiler....

Taraf seçmeye zorlanan ülkelerden biriside Türkiye idi. 2.Dünya Savaşı sırasında denge politikası izleyip savaşın dışında kalmıştı Türkiye. Savaşın ilerleyen yıllarında müttefik devletler,kendi yanlarında savaşa girmemiz için baskılarını artırdı, oyalama taktiği izledik. Ancak savaşın son döneminde baskılar iyice arttı ve bize "eğer savaşa girmezseniz,savaş sonrası düzende yer alamazsınız" tehtidinde bulundular, biz de Almanya'nın başını çektiği Mihver Devletler'e savaş açtık. Açtık ama hiç savaşmadık, zira bir süre sonra savaş sona erdi.(1945)

Bu tercihimizle bir bakıma tarafımızı belirlemiş olduk, savaş sonrasında ise Nato'ya girdik.Natonun karşısında ise Sovyetler'in kurduğu Varşova Paktı vardı.

Nato, kendi yanındaki ülkelere Sovyet tehtidini gösterip, o ülkeleri ABD ve İngiltere'nin istekleri, ideolojileri ve çıkarları doğrultusunda dizayn ediyordu. İtiraz eder gibi olanları "öcü geliyor" tehtidi misali, "Komünizm gelir ha!" şeklinde baskı altına alıp susturuyordu. Bizim ülkemizde de bu korku sürekli diri tutuluyordu. Hatta bir gazetemiz komünizmi kastederek "bu kış gelecek" diye manşet bile atmıştı.

Korkutacaksın ki yönlendirebilesin şeklindeki bu psikolojik savaş uzun yıllar işe yaradı. Sömürü çarkı tıkır tıkı işledi. Sömürgen devletler, Nato üyesi bizim gibi ülkelere ellerindeki eski teknolojileri ve silahları sattılar, pazar olarak kullandılar, borçlandırıp sömürdüler.

Bitmedi. Nato, üyesi olan ülkeleri kontrol altında tutmak için genel adı GLADİO(Bizdeki adı Özel Harp Dairesi idi) olarak bilinen gizli yapılar kurdu. Bu yapıların içinde asker,polis, siyasetçi, gazeteci gibi değişik mesleklerden insanları kullandı. Söz dinlemeyen ülkelerde, Gladiolarını kullanarak cinayetler işledi, iç karışıklıklar çıkarttı, darbeler yaptı, iktidarları değiştirdi.

27 Mayıs1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbeleri ve darbelerin öncesindeki sanal tartışmalar, failimeçhul(aslında faili Gladio) cinayetler, sağ-sol veya laik-antilaik benzeri gerilemler, Gladio'nun ülkemiz içindeki elemanlarının işiydi ve tamamen darbe ortamını hazırlamayı amaçlayan psikolojik harp yöntemleriydi.

Darbe denince akla Fetö geliyor ama fetö öncesi darbelerde de, o zamanın fetöleri olan Gladiocular başroldeydi. Bu ülkede emperyalist batıya ve onun kurumlarına hizmet eden tek odak fetö değil, bunu unutmayalım. Fetönün ne mal olduğu ve ihaneti malum, ama sadece ona odaklanıp diğer fetölerin yani Gladio artıklarının, batı işbirlikçilerinin oyunlarını gözden kaçırmayalım.

Açıktan dillendirilmese de ülkemizdeki asıl mücadele Natocu olanlarla, milli olanların mücadelesidir. Ülkemizde defalarca kaos çıkaran, cinayetler işleyen, iç savaş kurgulayan, darbeler yapan Natodur. Pkk ve Fetö başta olmak üzere tüm terör örgütlerinin arkasındaki güç Natodur. Bırakın üyesi olan Türkiye'yi korumayı bölmek ve işgal etmek için, en son 15 Temmuz 2016'da, Gladio-B olan Fetoşu sahaya süren Natodur.

Tüm bunların yanında Nato üyesi olmanın getirdiği bazı siyasi ve ekonomik çıkarlarımız olduğu için, üyelikten çıkmanın şu an aciliyeti olmayabilir ,anlıyorum. Fakat gerçekleride bilmeli, Natonun ipiyle kuyuya inilemeyeceğini hep aklımızda tutmalı, içimizdeki Nato kafalıların bizi tekrar batıya ve Natoya kuyruk yapmak için pusuda beklediğini unutmamalıyız.

Üç beş ağaç kesildi diye, ülkede aylarca isyan çıkaranların, bugünlerde ise onbinlerce ağacın dikileceği bir parkın yapılmaması için sokağa çıkmaya çalışmalarını, vb. sanal gündemleri ve yalan bombardımanlarını, yukardaki gerçekleri göz önüne almadan açıklayabilir miyiz?

Tam bağımsız, daha güçlü Türkiye için;dostu düşmanı,haini, gladyocuyu,işbirlikçiyi ve yardakçılarını iyi bilmek iyi tanımak lazım, bu büyük hakikatler - en azından- küçük kutu ayçiçek yağının fiyatı kadar dert edinmeliyiz,bence...