Coşkulu kalabalığın arasından heyecanla yürüyordu dostlarıyla beraber. Üzerinde şehitlerin isimleri yazılmış metrelerce uzunluktaki Türk bayağı önlerindeydi. Gençler başlarında taşıyordu onu. Sonra ardından mehter takımı eşliğinde ellerinde bayraklarla şehrin insanı yollardaydı.

Bir sene önce yatsı namazı sonrası endişe ile evinden çıkmıştı bu meydanlara. "Burada bir şey olmaz küçük bir yer burası" demeden, meydanlara çıkmıştı. Biliyordu ki eğer İstanbul'da olsaydı Boğaz köprüsüne, havaalanına; Ankara'da olsaydı şehadeti bulmak için ya Meclis önüne ya da Beştepe'ye koşacaktı. Şehadete koşmak ve vatan savunmasını o ruhla vermek istemişti.

O dehşet dolu günlerin ardından bir yıl geçti. Her şey bitmedi ve bitmeyecek, bunu biliyordu. Zira artık büyük bir devletin vatandaşı olduğunu yürekten hissediyordu. Bu hissiyat büyük bedeller isterdi. Bu da zor değildi vatan için şehadete koşan bir millet için. Başkomutan, emir vermiş, millet de canla başla cevap vermişti o gece.

Yaptıklarını eline yüzüne bulaştıran kumpas çetesinden bir "kahramanlık" beklemek mümkün değildi. Her vakit bir yerlerden ayarlanmış, gizli bir el tarafından imkan sağlanmış sahte bir davanın silik figüranları olarak hayat süren bu sürüngenlerin sinek ürküten bir kalkışmasıydı bu gürültüler, bu ulumalar.

Coşkusunu bu tür düşüncelerle gölgelemek istemiyordu şu an. Zira içindeki sevincin nasıl bir şey olduğunu net görmeye çalışıyordu. "Demek milli bayram böyle oluyormuş" dedi. Milletçe bir şey başarıyorsun ve hep birlikte caddelere, sokaklara, meydanlara dökülüyorsun. Liderin başında, şehitlere vefa borcunu her daim hatırlıyorsun ve düşmanlarına korku salıyorsun.

"Ülkemiz üzerine oynanan oyunu bozduk, şimdi sıra Suriye'deki, sonra Irak'taki oyunu bozacağız" cümleleri başkomutanın dudaklarından döküldükçe, oradaki çocuklara da buruk bir bayram hediye edebileceğine inandı.

Sabahlara kadar vatan nöbeti tutacaklardı, siyasi görüş farkı gözetmeden hep birlikte. Ellerde dalgalanan bayraklarla, minarelerden yükselen sala sesleriyle tüm şehir halkı yürüyordu Milli irade meydanına doğru. Kortejde; mülki amirler, protokol üyeleri vatandaşlara mütebessim bir cehreyle selamlıyor ve yürüyorlardı. Çoluk çocuğuyla katılanlar, zaman zaman günün anlam ve önemini anlatıyorlardı yüksek sesle haykırılan sloganlar arasında. Aklı kesen çocuklar yıllar sonra bu anı hatıralarında aynı coşkuyla anlatacaklardı belki de.

Belediye önünde yapılan konuşmalar esnasında uzun adam ekranlarda görülünce herkes ekranlara kilitlendi. Onun nasıl bir lider olduğunu bilen ve seven bu millet, onun sözlerine kulak verdi. Halk tarafından seçilmiş ilk cumhurbaşkanı olmasının verdiği güvenle hitap etti halkına. Sesi milletin coşkusuna coşku katıyordu. Hatta millet "cumhurbaşkanım sen başımızda olduktan sonra düşmanlardan gelecek her türlü tehdit vız gelir bize" diyorlardı.

Millet mi onu çok seviyordu, cumhurbaşkanı mı milletini seviyordu, kestirmek çok zordu. Çünkü milletine ve özellikle şehitlerine çok düşkün bir liderdi. Onların haklarını korumaya yemin etmişti sanki. Darbecilerden bahsettiği cümleleri esnasında meydanlar "idam idam" nidalarıyla haykırıyordu. Kimselerden çekinmeden "önüme gelirse onaylarım" diyordu.

Milli irada bayramı yaşıyordu millet. Sabahlara kadar meydanlarda beklemek hiç de zor gelmeyecekti. Doğal bir bayram mı, yoksa oluşturulan bir bayram mı diye sormadan edemedi. Yani devlet erkanı bu kadar ağırlık vermeyeydi, televizyonlar bunca yayını yapmamaydı bu coşku olur muydu? Zihni tereddüt geçirdi lakin gönlü çok rahat biçimde bu kalıcı bir bayramdır, diyordu. Türk milleti lideriyle birlikte cumhuriyet boyunca ilk defa böyle bir sevgi halesi yaşıyordu belki de.

Milletin içinden gelen sevgi ve düşmana duyulan kin ve aldatılmanın verdiği öfkenin harmanıyla bu Milli İrade Bayramı sabahlara kadar devam edecekti. Geçen sene şu belediye önündeki ağacın altında beklerken, 27 gün nöbete devam eden, son gece hayatını kaybeden seksenlik dedeyi hatırladı.

Öyle bir hikaye ile katılmıştı yarışmaya. Bu coşkulu gecede onu da açıklayabilirlerdi. Yaşlı bir dedenin vatan nöbeti beklemesi üzerine yazmıştı. Belki bir gün yaşlı bir dede olmuş seksen yaşını idrak ederken bu ağacın dibinde feda-yı can edecekti beklide.

Her şeyi ile mükemmel bir geceydi yaşanan. Vatan sevgisi, millet sevgisi... Bayrak gibi dalgalanıyordu semalarda. Dostluk, kardeşlik... Bir türkünün, bir ezgini nağmeleri gibi uçuşuyordu bulutların üzerinde. Bitmesin istenen bir geceydi yaşanan.