"-Ya, kusura bakma, ben seni çıkaramadım" deyince,

"-Nasıl çıkaramazsın, seninle kaç yıl aynı sınıfta okuduk?"diye başlayan bir muhabbet gecesinde yeniden tanıştılar iki oldun insan olarak. Sonra ne iş yaptıklarını anlattılar birbirlerine... Tozlanmış yılların tozunu birlikte siliyorlardı hasret dolu kelimelerle...

Okuldan nasıl kaçtıklarını, nasıl kopya çektiklerini, hocalarını nasıl makaraya aldıklarını, onlara nasıl diklendiklerini, sınavı ertelemek için ne tür alengirli işler yaptıklarını anlattılar. Cümleye başladığında biri, diğeri sözü ağzından kapıp devam ediyordu.

Lakin bunca yıldır bir araya gelecek hiçbir sebep de zuhur etmedi mi diye düşündü biri. Bir şey olmalı ki bir araya gelmeliydiler. İnegöl'den ayrıldığında hiç yaşamamış gibi unutulmuş bir şehir bırakmıştı ardında.

Mezuniyetinin ardından kazandığı üniversite sebebiyle uçmuştu başka diyarlara. Sonra meslek hayatının getirdiği sıkıntı dolu günler girmişti dostluklarının arasına. Bir sevinç günü de mi yaşamadı ki hiç aramayı düşünmedi arkadaşlarını. Telaşeden o da unutulmuştu. Yakınlarındaki yeni dostlarıyla vakit geçirmek ya da sosyal faaliyetlerde bulunmak yeterli gelmeye başlamıştı.

Yaşının ilerlediği zamanlarda mezun olduğu lisenin bir derneği kurulduğunu duymuştu ancak daha fazlasına ilgi göstermedi. "Canım, benden gayrisi gitsin-gelsin ama ben gidip kimi bulacağım, bizim devreden kimse kalmamıştır" düşüncesiyle hiç oralı olmamıştı.

Liseli yılları, fikren olgunlaşmaya başladığı yıllardı. Okulunda çok sevilen hocaları vardı. Kimi meslekçiler ile beden eğitimi hocaları arasında bazen serinlik girse de öğrenci olarak her birini çok severlerdi. Öğrenci olarak herhangi birine hürmetsizlik yapmazdı.

Yıllar sonra gönlünün derunundaki boşluğu doldurmak için yakında aldığı davete icabet edecekti. Çok heyecanlı olduğunu görmezden gelip, okul bahçesinde kendisine ayrılan boş sandalyeye oturacak önünden geçen insanları tek tek inceleyecek tanıdıklarının ne kadar az olduğunun fark edecek, bir iki sınıf arkadaşı gelirse -ki tanıdığı ve irtibatını kesmediği- geçmişi yad edeceklerdi.

Mezuniyet günleri her zaman aynı program olurdu; burası bir İmam Hatip olduğu için yine bu okullardan mezun güzel sesli hafızlardan Kerim olan kitaptan birkaç ayet okur, mealini verirdi. Arka planda Mehmet Emin Ay'ın "Selam Sana İmam Hatiplim" marşı çalardı ki uygun olan da bu idi.

Selamlama konuşmaları, protokol konuşmaları sıkıcı olsa da dinleyeni mutlaka olurdu. Kürsüye çıkan hatiplerin sanki her bir İmam Hatipliydi. Sesi soluğu yerinde birçok güzel insan.

Ancak en güzel bölüm "hatıralar bölümü" olurdu. Öğrenciler, efsane hocalarından gençliklerine dair dillere destan hikayelerini dinlerlerdi. Her seferinde olmaz deseniz de o heyecanı yaşatırdı. Bunlardan bir hoca da Sami Kopran'dı. "Sami Hoca, Kur'an Kursunda iken, kendisini Mevlit okuması için bir zengin hanımın evine davet ettiğini ve orada iken evin güzel kızını gördüğünü" anlattığı hikayesini duymuştu önceden. Lakin bu sefer Sami Hoca orada olamayacaktı.

Dernek yönetiminden duyduğu kadarıyla bu mezuniyet pilavı onun anısına yapılacakmış.

Her öğrenci gelmez mezuniyet pilavlarına, her öğretmen sevilmez bu kadar çok. Herkes kendi hissesi kadar yer alır dostlar arasında.

Yaşını almış bir İmam Hatipli olarak, İnegöl Anadolu İmam Hatip Lisesinin bahçe kapısından geçerken koskoca pankartta "17. Mezuniyet Pilavına Hoş geldiniz" yazısını yanında "29 Mayıs 2016, Pazar ibaresini dikkatsizce okudu. Zira daha önceden sosyal medyadan haberi olmuştu ve artık eski dostlarını ve çok sevdiği hocalarını görecekti.

"Ölümler de mi bir araya geleceğiz" ya da "bir araya gelmemiz için birimizin ölmesi şart mı arkadaşlar" sözünü duyduktan sonra son üç yıldır İmam Hatip Lisesi Mezunları pilavına katılım sağlıyordu. "Arkadaş, ben seni çıkaramadım, adın neydi senin" sözünü bir kez daha duymak istemiyordu. Lisede kurulan dava arkadaşlığı başka yerlerde pek kurulamıyordu.

Bir gölgelik buldu. Muhabbetin ardından mis gibi kokan etli pilava kaşık sallarken arkadaşlarıyla sahneden bahçeye yayılan "eski dostlar, eski dostlar" nağmelerine eşlik etmek istiyordu.