Öğrencilerin sevinçli günleridir böyle günler. “Hayatta bir defa oluyor” denilen cinstendir. Hayatımızda bir defa olan günler, en farklı davranışlarımızı sergilediğimiz veya biz olmaktan çıktığımız günler oluyor sanki bu günler. “Herkes öyle yapıyor” diyerek başkalarına benzemek konusunda aşırı kaçtığımız günler oluyor.
Sünnet cemiyeti, düğünler, mezuniyetler vs. vs…
Günün prens/prenseslerinin arzu ve isteklerinden tenzilat yapılmadığı günlerdir. Anne babanın varını yoğunu ortaya koyduğu günler. Çocuğun boynu bükük kalmasın denilerek kendilerine yakışmayan şeylere göz yumulduğu günler.
“Mezuniyet masalı” kavramını bu günler için kullanmak doğru mu bilmem ancak yakıştı ve beni düşündürmeye yetti bu kavram. Masallardaki gibi geçen bir zaman diliminde bahsetmek istemiyorum. Evet, her türlü rezaletin yapıldığı, eğlencenin dibine vurulduğu, içkilerin su gibi tüketildiği, dekolte elbiselerin içinde resmi geçit yapıldığı bir mezuniyet törenlerinden söz açmak istemiyorum.
“Masal” kelimesinin, avutan veya uydurulan, gerçekte böyle bir şeyin olmadığı, sadece algımızı yönetenlerin oluştuğu bir varsayım olduğunu vurgulamak istiyorum. “Bana masal anlatma” denir ya öyle işte.
Mezuniyet bir masal. Süslenen sahneler, yüzüne vuran renkli ışıklar, yüksekten bakmayı sağlayan ayakkabılar, her şeyin mübah ve meşru sayılabilecek düşünce atmosferi. Seviniyoruz, mutluyuz, “oh nihayet ayrılıyoruz bu kahrolası okuldan, bu asık suratlı hocalardan, her gün kürsüde dır dır eden birilerinden kurtuluyoruz” un sevinci. Sevgili arkadaşlarımızdan ayrılıyoruz artık. Üzülüyoruz. “Kanka başarılar diliyorum, görüşürüz. Ne demek tabi biz hiç ayrılmayacağız ki?” gibi cümleler de gözler silerken dökülür dudaklardan.
Bu sene mezun ettiğimiz öğrencilerimiz, bizi çok üzdüler. Hoş aslında problem olan onlar değildi, ben bizzat kendimdim. Zira yıllardır bu okullarda öğretmenlik yapıyorum, kimin nasıl tavır takınacağını, kimin neler gireceğini, kimlerin ne yorumlar yapacağını bilmeme rağmen hüsn-i niyet ile yüksekten tuttum çıtamı. Güzel giyinsinler tabii, rengarenk olsunlar tabii. Kimsenin bir şey diyeceği yok. Lakin bu dekoltenin hesabını yaptılar mı acaba? Şehvetvari kıvrımlarla yapılan dansların ruhlardaki olumsuz tesirini ölçtüler mi acaba?
Beklentilerimizi realist bir zemine oturtamadığımız da üzülen yine biz oluyoruz. Yeterince eğitim veremediğimizi düşünür oluyoruz. Şairin biri öyle dizmişti satırları.
Ey İslam ben sana demedim mi?/ Hem de kaç kez söylemedim mi Ey İslam?
Kendi Müslüman’ını kendin yetiştireceksin? Başka sistemlerin yetiştirdiği Müslümanlardan ne beklersin Ey İslam? Ben sana demedim mi, hem de kaç kez söylemedim mi?
Bendeniz mikrofonsever biriyimdir. Konuşmayı seven bir adam olarak her zaman söyleyeceğim bir şeyler vardır. O gün kürsüye çıkıp öğretmenler adına öğrencilere ve misafirlere hitap etmek istedim. İlerleyen dakikalarda gözüme ulaşan görüntüler canımı sıktı. O ruh haliyle mikrofonun başına geçseydim, protokoldeki güzide insanların affına sığınarak iç volkanımı alev toplarını savururdum semaları.
Ey edebiyat öğretmeni yazıklar olsun ki bu öğrencilere Türk milletinin kadim edebini, terbiyesini öğretememişsin… Ey tarih öğretmeni yazıklar olsun ki, sen de tarihte ahlaksızlık yapan milletlerin nasıl helak edildiklerini öğretmemişsin. Ey kimya öğretmeni yazıklar olsun ki, insanın (kadın/erkek) kimyasını anlatamamışsın. Daha neler neler söylemek istedim. Lise hayatı basit bir üniversite hazırlık dönemi olmamalı. Kişilik ve kimlik kazandırma süreci olmak gerekir.
Kurda aşık olan kuzu misali, düşmanına yakınlaşan biri olmamak lazımdır. Eğlencesinde de, ticaretinde de, siyasetinde de milli olmak, inancından taviz vermemek gerekir. İnsanlığın en büyük hatası diye anılan batı kültürüne benzememek lazımdır. Gençler kendimiz olmak için uzak diyarlarda gezmenin anlamı yok.
Gençlere tavsiyem, mezuniyet masalı uykusundan uyanıp mezuniyet mevlidine gitme zamanı gelmiştir belki.