Başarı ya da başarısızlığın kökeninde mental hazır olunuşun çok büyük etkisinin olduğunu düşünen ve inananlardanım. Bu düşünce ve inanışımı mesleğim ile birlikte şahit olduğum örnek yaşamlar da destekler nitelikte.

Başarının kökeninde ya yoksunluk ya da kişinin kendisini bir değer olarak görmesi var. Değersizlik veya boş vermişlik başarısızlığın temelinin yükseldiği sütunları ifade etmekte.

Başarısızlık sütunlarının yerle yeksan olması, değerin bireyin yaşamında bir yer tutmasına bağlı. Değerler kişisel karakter ile desteklendiği zaman anlam buluyor, karakter ve değerin olmadığı yaşamlar bohem yaşamların ta kendisi.

Bohem yaşamlarda boş vermişlik, gününü gün etme, nerde akşam orada sabah, salaş bir yaşamın hakim olduğu, değerin anlamının olmadığı bir yaşam biçimi olduğunu ifade etmekte.

Kültürümüzde bohem yaşamların hoş karşılanmasının mümkün olmadığı gibi, bu yaşam biçimini tercih edenlere de hoşgörü ile karşılanmamakta. Bohem yaşamda insanların kendisini kasmadan kısmadan olduğu gibi yaşamak, kendince doğru bildiklerini karşı tarafa aktarmak hakim olduğundan karşı tarafın ne inandığı onun için önemli değildir. Bohem yaşam inanç ve kültürel yaşam biçimimize uygun bir yaşam biçimi olmadığını söylemek doğru olacaktır.

Birkaç gün önce bir arkadaşımın yakının cenaze namazına iştirak etmiştim. Bir yakının ölümü zor, ölenin yakınları ve dostları açısından. Ölüm acıyı temsil etmekte. İnsanlar bu günlerde oldukça hüzünlüdür ve kendi kendisiyle sürekli bir iç muhasebe içindedir.

Bu tür cemiyetlerde makamı bilinen, sözü dinlenen cemiyetin ileri gelenlerinden birisi, ölümün ağırlığı altında ezilen cemaati bu ağırlıktan kurtarmak, acıya alışmalarını sağlamak, cemaati teksin etmek için ölümün bir hak olduğu düşüncesini, acıya dayanmanın gerekliliğini dini dayanaklarıyla birlikte vaaz niteliğinde vermeye çalışır. O gün de sözde bir vaaz verici Peygamberimizin bir hadisi şerifini aktarırken yarısının doğru yarısının yanlış olduğunu ifade etti.

Bu hükmü o kişinin verme yetkisinin hiç olmadığı gibi yorum yapma yetkisi de yok ama ne yazık ki böyle bir boş vermişlikle işin ucunun nereye gideceğini bilmeden yorum yaptı. Kültürümüzün yüklemiş olduğu terbiye gereği o pozisyonda itiraz etmek ve kaotik bir durumun ortaya çıkmasına kimse sebep olmak istemediğinden olacak ki kimseden bir itiraz yükselmedi.

Orada şunu yeniden idrak etmiş olduk herkes her şeyi her yerde söyleme cesaretinde olmamalı, herkes haddini bilmeli, haddini bilmeyene de haddi bildirilmeli. Kendince insanları manevi yönden tatmin etmeye çalışan bu insanın, hadisi şerifin yanlış olduğunu söyleyecek kadar cahil cesareti göstermesi akla, izanla, duygularla ifade edilecek gibi değildi. Kimse itiraz edemedi çünkü itiraz edebilmek için insanları mental olarak hazır değildi.

Menal hazır oluş hayatın her basamağında ve her mekanında var. Bunu eğitim sisteminde de görmek mümkün. Eğitim kurumlarında verilen eğitim o kadar değersizleştirildi ki herkes öğretmen, herkes pedagog, herkes psikolog, herkes ölçme değerlendirme uzmanı!

Eğitim hakkında her şeyi çok bilen ve her konuda ahkam kesenlere haddini bildirecek bir eylem ve söylem içinde kimse mental olarak hazır değil. Oysaki eğitim bir mental işi, eğer öğrenecek birey mental olarak hazır değilse öğretici öğretmek için hangi yöntemi denerse denesin öğrenecek birey öğrenmemek için kendisini kapatacaktır. Bu bize her türlü aksiyonun altında mental hazır oluşun oluğunu gösteriyor.

ÖZER YILMAZ