Kardeşlik konusunu ele alan bir hikaye yazacaktı kır saçlı adam. Yazmak eylemini önemsediği günden beri ruhunda patlayan volkanları satırlar üzerinde zapt etmeye çalışıyordu. Kelimelerin aciz omuzlarına yükleyeceği anlam yükümü kaldırabilecek miydi, bilmiyordu.

Gençliğinde, gençlere anlattığı ve hoşuna giden en güzel konu bu idi. Bir hafta öncesinden kardeşlik konusuna kaptırırdı kendisini. Düşünür, izler ve hissederdi. Kardeşlik nerede, ne zaman, kimler arasında oluyordu? Sonra kütüphanenin önüne geçer, raflardan mevzuyu işleyen eserleri bulunurdu. Kitabı alır eline, hadislere göz atar, mübarek insanların dostlukların incelerdi.

Allah yolunda birbirine kardeş kılınmış müminleri okuyunca, İslam'ı öğrenecek her insana bunu anlatmak gereğini düşünürdü. Sonra en güzel insanın şerefli sözlerinde, güzide hayatında, saadet toplumunda kardeşliğin nasıl tesis ettiğini düşündü.

"Niçin söyledikleriniz yapmıyorsunuz?" ayeti kendisini her zaman tehdit ederdi. Bu ayetin sınırları içine düşmek istedi hiçbir zaman. Okuduklarını, öğrendiklerini yaşamak onun sorumluluk hisli karakterini sarıp sarmalıyordu.

Bir gün Riyazu's-Salihin'de bir hadis okudu genç adam. Bir sahabe, Efendimiz (sav) gelip

"-Ya Rasulullah, ben şu arkadaşımı seviyorum." diyordu bir sahabe... Bu tür hadisleri okuyunca, o sahabe yerine kendisini koyardı. "Ben de gittim Efendimize (sav) o sözü ben söyledim" gibi düşünürdü.

Kainatın övüncü (sav), o sahabeye;

"-Ona, sevdiğini söyledin mi?"

"-Hayır, Ya Rasulullah!"

"-Git, sevdiğini ona bilidir"

Sahabe, işaret edilen arkadaşının yanına gittiğinde, lise son sınıfta okuyan genç de düşünce ikliminde yerinden kalktı. "Dava arkadaşım" dediği can dostunun yanına seğirtti.

Sahabe;

"-Kardeşim, seni Allah için seviyorum" deyince liseli genç bir an tereddüt etti. Arkadaşına dümdüz böyle söylese ne olurdu? Yanlış anlamaz mıydı? Bir sahabe cesareti ya da bir Peygamber sözüne itaat gücü verildi diline. Can dostuna,

"-Ben seni Allah için seviyorum." dedi bir sabah İshakpaşa camiine giderken. Arkadaşı durdu biraz şaşkındı. Genç gözlerini yere düşürdü. Dalından kopup çarşının yollarına savrulmuş yaban kestanelerine takıldı gözleri. Dostunun sözünü dinlemeye hazır beklerken kulağında o sahabenin sözü yankılanıyordu.

"-Beni, rızası için sevdiğin Allah da seni sevsin."

Annemden çok seni görüyorum dediği on iki yıllık sınıf arkadaşına sahip olduğu için çok sevmişti liseli genç. Onca zaman sonra başkalarına bu olayı anlatırken, "Eşime evlilik teklif ederken bile bu kadar zorlanmamıştım!" diyecekti. Aynı pınarın suyundan yudumlamış olmaktı onları anlayışlı kılan.

.................................

Liseden yeni mezun olduğu yıllar...

Bir başka arkadaşı ile uzun bir yola çıkmışlardı sımsıcak bir yaz günü. Altlarında ağırlaşan bisiklet pedallarını bazen hızlıca bazen de yorgun bir halde çeviriyorlardı. Bayırlarda iteleyerek geçtikleri on dört kilometrelik yol geride kalmış, babasının imamlık yaptığı köyde küçük, minyon tipli bir öğrenciyi ziyarete gitmişlerdi.

Ne yazık ki bir karış boyu olan sevecen çocuk evde yoktu. Kendilerini, Efendimizi (sav) ziyarete gidip evde bulamayan Veysel Karani gibi hissetmiştiler. Sevgi dolu simasıyla ufaklığın annesi eve davet ettiyse de onlar çekindiklerinden giremediler. Nerede olduğunu öğrenmişlerdi ondan. "Hasan Paşa Köyüne doğru dereye gittiydi." Bayır olan asfalt yolları aratacak patikaları aşıp niyetlerini gerçekleştirmek istiyorlardı bisikletli iki genç.

Dikenlerin ve çalılıkların arkadaşlık ettiği toprak yoldan ağır ağır akarken, liseli genç,

"-Abdullah bak, bir melek ardımızdan sesleniyor duyuyor musun?" dedi. Dostu birden irkildi. Acaba bir keramet mi zuhur ediyordu. Merak dolu garip bakışla baktı.

"-Nasıl yani?" dedi kırmızı bisikletli arkadaşı. Büyük bir inanmışlık açıkladı dostuna.

"-Efendimiz (sav) buyurmuyor mu Abdullah, kim bir kardeşini Allah için ziyarete giderse, Allah ona bir melek gönderir."

"-Evet, tamam da!" itirazının ardından devam etti.

"-Bizim ne işimiz var buralarda. Alacağımız için mi geldik? Yoksa ona bir borcumuz var da onu mu vereceğiz? Yoksaaa bir kardeşimizi Allah için ziyaret etmek için mi geldiydik? "

Abdullah;

"-Hayır, bir alacağımız da vereceğimiz de yok. Öylesinde geldik ziyaret için."

"-Hayır, Efendimiz (sav) böyle diyorsa böyledir. Niyetimizi biliyoruz. Bir melek mutlaka bize sesleniyordur ama biz duyamıyoruz."

Hayatını böyle şekillendiriyordu kardeşlerini konuyu anlatan genç adam. Canı gibi Sevdiği İnsanın kutlu sözlerini kalın kitapların içine hapis olmasına razı değildi. Hayatını biçimlendirirken onun sözlerine kıymetli bir cevher gibi değer verdi.