90'lı yıllarda Mazhar Fuat Özkan'dan dinlediğimiz bir şarkı vardı: Mecburen, mecburen, mecburiyetten... Gün içinde alışılagelmiş birçok olayı mecburiyetten yaptığımızı anlatan neşeli bir şarkıydı bu.

Bu şarkı bugünlerde Türkiye'nin dış politikasını da anlatıyor biraz. Son 3-4 yılı efelenerek geçiren fakat gücünün -geç de olsa- farkına varan Türkiye, mecburen ve mecburiyetten yelkenleri indirmek durumunda kaldı.

Bunun temel sebebinin siyasi olmadığını düşünüyorum. Son yılların en kötü dış politikasını ortaya koyan hükümet, ekonomik alanda yaşanan/yaşanabilir krizleri de hesaba katarak; kanlı bıçaklı olduğu İsrail, Mısır ve Rusya'ya göz kırpmaya başladı.

Anlaşılan bunun devamı da gelecek. Git gide yalnızlaşan, komşuları başta olmak üzere onlarca ülkeyle sorunlu bir noktada ticari anlamda da sıkıntılar yaşayan bir ülkenin mecburen ve mecburiyetten yapacak bir şeyi de kalmıyor.

Turizm ve ihracat verileri, Türkiye'yi 2023 hedefine bırakın ulaştırmayı; yarısına dahi ulaştıramayacak uzaklıkta görünüyor bu şartlarda. O zaman dış politikanızı ona göre revize edeceksiniz.

Gücünüz boyutunda efelenecek, gücünüzü bilecek ve kontrolsüz gücün de güç olmadığının farkına varacaksınız. Bence en önemlisi de sarayın etrafındaki soytarıların 'Şimdi ABD düşünsün. Putin, üç buçuk attı. Osmanlı geliyor. Dünya lideri...' türünden sözleriyle gaza da gelmeyeceksiniz.

AK Parti'yi 14 yıldır iktidar yapan olgu ne İmam Hatip, ne başörtüsü ne de başka bir şeydir. Ekonomik güven ve siyasi istikrarın getirdiği ekonomik istikrardır. 7 Haziran seçimlerinde ciddi bir uyarı veren halk, 8 Haziran'daki boşluğu görünce 1 Kasım'da kimsenin beklemediği bir destekle tekrar AK Parti dedi.

İnsanların ne olursa olsun öncelikli gündemi ekonomi. Evinde çorba kaynamayan biri için havaalanı, köprü, milli savunmanın hiçbir anlamı yok.

Hem iç hem de dış dinamikler açısından, en önemlisi de ekonomik anlamda halkın seviyesinin hiç olmazsa aşağıya gitmemesi açısından AK Parti, mecburen ve mecburiyetten dış politika eksenini değiştirme arefesinde.

Tüm üreticiler olduğu gibi İnegöllü mobilyacı da bu değişimi bekliyor. Geçmişte en iyi ihracat yaptığı ülkelerle yaşanan sorunlar, ister istemez ekonomik durumunu olabildiğince olumsuz etkiliyor.

2015 yılını seçimlerle geride bırakan mobilyacılar, terör olayları nedeniyle doğuya da mal satamıyor. Irak'ta, Suriye'de yaşananlar, Arap baharının yaşandığı ülkelerle sorunlar ve bu ülkelerin baharının kışa dönmesi, Rusya ile kriz derken; mobilyacı artık pazar aramaktan yorulmuş durumda.

İnegöl'e can veren mobilya sektörünün önüne bu kadar engel konulmasına rağmen hala büyüyor olmasına belki de sevinmemiz gerekiyor.

Acaba Türkiye bu ülkelerle sorunsuz olsa nerede oluruz? İşte onu hiç düşünemiyorum.