İplik
gibi yağmur yağıyordu. Şemsiyesi olmayanlar veya korunacak yer bulamayanlar
iliklerine kadar ıslanıyorlardı. Üç kişilik bir aile o yağmurda İstanbul’a
hareket edecek otobüslere yetişmek için hızlıca hareket ediyordu.
Gelen
dolmuşa bindiler ve kutlu yolculuğa bir adım daha yakınlaşmış oldular. Bu arada
yaz yağmuru bitti ve yolculuk başladı. Koca Osmanlıya yıllarca başkentlik
yapmış İstanbul’a gidiyorlardı. Mavi Marmara şehitlerini selamlayacaklardı.
Gece sabaha kadar okunan Kur’an-ı Kerimelerle, getirilen salât-ü selamlarla, haykırılan
marşlar ve ezgilerle vakit geçireceklerdi.
Muhabbet
dolu saatlerin ardından, uzun İstanbul yolculuğu Mavi Marmara’nın demir attığı
sahillerde son buldu. Sarayönü…. Birkaç
yıl önce hem uğurlarken hem de şehitleri ile geri döndüğünde yine buradaydılar.
Gökyüzü
rahmeti bolca salmıştı. Rahman susuz kalsın istemiyordu kullarını. Rableri
yolunda kanlarını akıtanlara rahmetini gönderiyordu. Mavi Marmara’nın içine
adım attığında Kâbe’nin avlusuna adım attığını sandı. Ruhları saran bir ulvi
hava vardı. O saldırı gecesinden kalma manzaraları resmeden görüntüler geminin
her tarafına yerleştirilmişti. O gece İsrail’in ölüm makinelerinin oluşturduğu
zulüm sergilerini seyrettiler içleri sızlayarak.
Geminin
üst katlarında geziyorlardı. Şehitlerin fotoğrafları tam da şehit düştükleri
yerdeydi. Şimdi onların yanında fotoğraf çektiriyorlardı ruhen yakınlaşmak
adına. Furkan Doğan’ın şehit düştüğü yeri arıyorlardı aslında ikisi de. Zira
canlarını derinden yakan bir sızı vardı kalplerinde. Gece güverteye salmamışlardı
hava şartları sebebiyle.
Her
tarafı gezdiler. Namazları kıldılar naylon hasır üzerinde. Yapılacak bir şey
kalmıştı, yol yorgunluğuna rağmen iki satır Kur’an okumak iyi gelecekti. Namaz kıldıkları
yer de uzandılar. Eşyaları üzerine koyulan başlar huzurlu bir seyahate başladı.
Gazze’ye
insani yardım için giden onlarca geminin öncüsü ve birçok aktivistin taşıyıcısı
olan bu gazi gemide o kutlu yolcular gibi bir gece kalmak büyük bir
bahtiyarlıktı. Özgülüğe Yürüyüş, Özgür Filistin’e Yürüyüş idi eylemin adı…
Kırıp dökmeden söküp atmadan adam gibi, insan gibi bir yürüyüş idi bu… Sabah
namazı ve tekrar gemi içi gezinti… Bu sefer en üste çıkmak nasip oldu ve
Furkan’ın Şehit düştüğü yerdeydiler artık. Furkan Doğan, Amerika’da dünyaya
gelmiş Kayseri’ de özel bir lise öğrencisi ve… Matematiği çok güçlü… Kâr zarar
hesaplarında üstüne yok. Bir numara… Çünkü dünyasını verdi, ahretini satın
aldı. Cennet karşılığında canını Allah’a sattı.
İkindi
zamanı Sultan Ahmet Camii, o büyük meydan… İnsan kaynıyor. Ülke insanı ya da
tüm gençleri oradaydı. Ellerinde Filistin bayrakları… Edebiyat Öğretmeni Eyüp
Köksal oradaydı. Kız ve erkek öğrencilerini sevk ediyordu disiplin içinde.
Bediüzzaman Said Nursi’nin milislerini toplayıp Ruslara karşı mücadelesi gibiydi
manzara… Ümmetçi bir şuur ile tekbirlerle cevelan bir ruh olmuş akıyorlardı; “Vur
vur İsrail’e vur, vur vur Siyonizm’e vur”
Ezgiler, tekbirler, dünyayı sarsan nutuklar…
Naci
Köseoğlu da oradaydı, görmedi duydu. O da dernekteki öğrencileriyle oradaydı. O
da en gür sedasıyla haykırıyordu. Belki de sesi kısılmıştı o gün. Daha birçok
insan Filistin davasına gönül vermiş insanlar… Yürüyüş devam edecek özgürlüğe
kadar.