Malumunuz Ramazan ayının ortalarına doğru ilerliyoruz. Yakında hocalarımız "Elveda Ya Şehr-ı Ramazan Elveda" ilahisini okumaya başlarken sanırım hepimiz duygulanacak ve hatta Ramazan aşıkları göz yaşı dökecekler.

Ramazan ayı kimseyi incitmeyen nazik ve bereketli bir aydır.Ramazan gelmeden herkes,bu uzun günde nasıl oruç tutacağız diye düşünürken Rabbim her zaman olduğu gibi kolayını veriyor.Öylesine ki Ramazan ayı biterken hepimiz birbirimize "Bu mübarek ay nasıl geldi nasıl geçti anlayamadım" deriz.

Ramazan ayı sadece Oruç ayı değildir.Bir çok bireysel ve toplumsal ibadetlerin toplandığı bir aydır.Oruç ile bireysel manevi eğitim görürken Kur'an'ı okuyup anlayarak hayatımıza çeki düzen veriyoruz.Ayrıca İNFAK ile toplumsal görevlerimizi yerine getiriyoruz.İnfak demek sadece Zekat ve Fitre demek değildir.Kur'an'da infak ile ilgili takriben 200 civarında ayet bulunmaktadır.

Diyanet İşleri Başkanlığımız her sene Ramazan ayı ile ilgili bir konu belirlemektedir.Bu sene ki konu "ORUÇ VE İNFAK" olarak belirlendi.

İnfak, Allah için yapılan ,fakir fukaraya ve garip gurabaya yapılan her türlü yardımın adıdır.İnfak ile İslam toplumları ayakta kalmıştır.Tarihte ekonomik sebeplerle yıkılmış tek bir İslam devleti yoktur.Batı dünyasında ise ekonomik sebeplerden dolayı isyanlar çıkmıştır.Hatırlayın, Fransız İsyanı ekmek yokluğundan dolayı çıkmış, Kral, ekmek isteyen halka "ekmek yoksa pasta yesinler" diyerek alay etmişti.

Bütün bu örneklere rağmen Hıristiyan dünyası ve yazarları dinlerini övmekte ve ne kadar yardım sever olduklarını! hep inandırmaya çalışmaktadırlar.

Şu günlerde elimde yazarı Hırıstiyan olan bir kitap okuyorum.O kitapta Hıristiyanların ne kadar iyiliksever insanlar! olduklarını ballandıra ballandıra anlatmaktadır.Kitaptan kısa bir örneği sizlerle paylaşayım:

"Soğuk bir kış gününde ayakkabıcı Martın dükkanın penceresinden bakarken yolda kucağında bebeğiyle yürüyen bir kadın gördü.Belli ki kadın fakirdi.Kadına seslendi:

-'Gel içeride soba var biraz ısın öyle gidersin',dedi.Kadın geldi.Martın ona kendi yemeğinden verdi,ayrıca kadının atkısı da yoktu ona kendi sandığından çıkardığı kaputunu verdi.Martın, giderken de ona(kadına) 20 Kapit (o zamanın parası) verdi.Bunun üzerine kadın şöyle dedi:

-"Tanrı senden hoşnut olsun babacığım.Yoksa çocuk soğuktan ölecekti."

Martın kadına gördüğü rüyayı ve İsa'ın kendisine gelmek için söz verdiğini anlattı.

Ertesi gün Martın raftan İncili çıkardı.Kaldığı yer değil de kendiliğinden başka bir yer açıldı.Okumaya başladı.Bir gün önceki rüyasını hatırladı.O sırada sanki arkasında biri hareket ediyordu.Gözlerine inanamadı, insana benzeyen şekiller vardı.Şöyle bir ses duydu:

-"Hey Martın!Beni tanıdın mı?".

-"Martın sordu."Sen kimsin?Sonra karanlık köşeden çocukla kadın belirledi.İkisi birden gülümsediler.Ve kayboldular".

Gördüğünüz gibi rüyaların ve hikayelerin nereden dinimize karıştığının da aynı zamanda bir örneği.Ama asıl işin ilginç tarafı "Alman usulu" dediğimiz kimsenin diğerinin parasını vermediği Hıristiyan dünyasının iyilik yapmadıkları halde kendilerini ne kadar övdüklerini görüyoruz.

Oysa biz Müslümanların Kur'an ve Hadislerin teşvikiyle tarihimizin ne kadar iyiliklerle dolu olduğunu biliyoruz.Yüce Rabbimiz malımızda fakirin hakkı olduğunu bize hatırlatmaktadır: "Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır."(Zariyat-19),".

Dahası Kur'an sadece bolluk zamanın da değil darlık zamanında da infak etmemizi istemektedir: Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah iyilik edenleri sever.(Al-i İmran-134).

Bütün bu emir ve tavsiyeler ortadayken:

MARTIN İYİLİK YAPAR DA METİN YAPAMAZ MI?

Abdulvasih DURAN