Ömrünü tabiata adamış bir Anadolu ereni, Yunus gönüllü bir doğa sevdalısıydı.

Elleriyle binlerce fidan dikmiş, avuçlarıyla kurumuş toprakları sulamıştı. Beş yıl Antep dağlarında düşmanla göğüs göğüse savaşmış, İzmir'in kurtuluşunda görev almıştı.

Göğsüne iliştirdiği bir palmiye yaprağı üzerine kırmızı şeritli İstiklal Madalyası'nı gururla takar, tüm ulusal bayramlarda kortejin en önünde yer alırdı.

Atatürk'ün ölümüyle artık kesmemeye başladığı saç ve sakallarının bakımına da büyük özen gösterir, çiçeklerden yaptığı özel kokuları sürünür ve her zaman güzel kokardı.

Ney çalar, bulduğu her her şeyi okur, dünyada olup biteni yakından takip ederdi. Derviş tabiatlıydı, parayla pulla işi olmazdı.

Belediyenin bağladığı 30 lira bahçevanlık maaşını yarısını çocuklara dağıtır, kalanıyla da fidan alıp dikerdi. Siyah bir şorttan başka bir şey giymez, kente tepeden bakan Spil Dağı'nın eteklerindeki derme çatma sobasız kulübesinde gazete kağıtlarının üzerinde yatardı.

Cilo, Palandöken, Ağrı, Munzur, Demirkazık, Erciyes ve Torosların zirvelerine tırmanmış, elinde Türk Bayrağıyla tüm Anadolu'yu selamlamıştı.

"Yaşayışım gayet basittir. Yaz, kış Topkale'deki kulübemde ve mağaramda yaşarım. Evim meyve ağaçlarıyla, çiçeklerle çevrilmiş cennet gibidir. Yazın yaş, kışın kuru meyveler yer, günde üç kez buz gibi suyla yıkanırım.

Vücudumu korumak için, kendi yaptığım bitkisel yağı sürünürüm. Eski ve yeni yazıyı bilirim. Türk müziğine hayranım. Sinemanın tutkunuyum. Zaten dertle gamı bunlarla unutuyorum. Gazete ve dergi elimden düşmez, hepsini alıp okurum." diye anlatmıştı yaşam öyküsünü.

Ziyaretine gelen gençlere; "Ahmet Bedevi bir çıplak garip adamdır, amma ölünce ağaç sevgisi sembolü olacak, hangi idareci ağacı kestirirse rüyasına girecek, boğazına sarılacağım. Bu memleketin yeşile yeşilliğe, ağaca, çiçeğe ihtiyacı var." derdi.

Elleriyle dikip büyüttüğü çam ağaçları kesilince "gitti evlatlarım" diye ağıtlar yakar, yorgun kalbi daha fazla dayanamaz.

Türk halkı gerçekten Ahmet Bedevi'yi çok sevmişti. 31 Mayıs 1963'de hayatını kaybedince bir efsaneye dönüşmüş, hakkında kitaplar yazılmış, filmler çekilmiş, ilde heykeli dikilmiştir... (Mekanı cennet olsun.)