Okulların açıldığı hafta bitmek üzereydi. Yazısının konusunu da o açılışta yapacağı konuşma üzerine kurgulamıştı. Direksiz gökyüzünü tepemize çadır gibi gerene, dağları bir çivi gibi yeryüzüne çakana, bu çayır çimeni çarşaf gibi ayaklarımızın altına yayana gibi sözleri ardı ardına sıralayacak ve Rahman olana hamd edeceğini yazacaktı.

Sonra... Sınıflara girecek ve ilk dersin heyecanıyla bir sürü laf cambazlığı yapacak arada bir "her yoğurt yiyişin bir yiğidi vardır" deyip zihinleri bir anlığına durduracaktı. Edebiyatın tanımını da yazarken "tanımın tanımı" yapmaya gayret ettiğini, "bilmek denilen eylemin işlev ya da amaç kelimesiyle bağlantısını bir felsefe öğrencisinden öğrendiğini araya sıkıştıracaktı.

"-caktı" veya "-cekti" ama her birini kıyıya koyup, günün anlam ve önemine dair düşüncelerini yazması gerektiğini biliyordu. Bu mübarek günün, bir başlangıç kabul edilmesine dair o yaşanılan büyük olayı hatırlaması gerekiyordu.

Bir kutlu yürüyüşten bahsetmeli ve bu sessizliği bozmalıydı. Unutulmasına ve herhangi bir heyecanın olmayışına isyan etmeliydi. Yok olmaktan kurtarmak, silinip hatırlanmamaktan sakındırmak gerekiyordu. Bize ait bir zaman diliminden, bizden olan bir başlangıca işaret etmenin vazifesindeydi.

Bir açılış, bir ferahlama, bir çıkış eylemi olarak görmek istiyordu hicreti. Sevdiği vatan topraklarını Mekke'yi terk edilecekse ondan daha kıymetli bir şey için terk eden Rasullulah (sav)'ın hissiyatını yakalamak istiyordu. Onun iman ve İslam için yapmayacağı fedakarlık olduğunu haykırmak istiyordu. İnandığı, benimseyip özümsediği dinini, "şahsi hayatında" ve "inanç toplumu Medinelilerin hayatında" yaşaması için göç ettiğini daha derin düşünmeliydi.

Belki de derse girdiği sınıfın birinde ikram ile birlikte bu meseleyi anlatmalıydı. Mekke'de İslam oldukları için çekilmez çilelere katlandıktan sonra Habeşistan ve Medine hicretine izin verilmesini vurgulamalıydı. Mekke'de son kalan ve emanetleri sahiplerine iade etmek için dertlenen bir peygamberi anlamak için zorlamak gerekiyordu saksıyı. "Emin"liğinden taviz veremezdi çünkü bu sıfatı tüm yaşantısının içine sinmişti. Onun için bunlar çok emaneti olduğu gibi sahibine iade etmesi.doğaldı

Yol kadar yardımcı bir dostun yanında olması ve en iyi rehberle birlikte Mekkelilerin hiç tahmin edemeyeci yönden ilerlesine, Hira mağarasına sığınması, Ebu Bekir(ra)'in oğlu Abdullah'ın Mekke'deki haberleri getirmesi, kızı Esma'nın yiyecek getirmesi, Ebu Füreyhe'nin koyun sürülerini mağara civarına çıkarıp izlerin kaybetmesi ve taze süt ikram etmesi, Süraka'nın atının kumlara batmasını, Kulsüm bin Hıdm'ın evine misafir olması, sütü kesilmiş hayvanın memelerinin sütle bereketlenmesi, günlerdir Medine'nin yollarında bekleyen, kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve müthiş öğretmen Musab bin Umeyr'in çalışmalarını, Kasva'nın Medine'ye gelişi ve Mescidin yerini ve misafir kalacağı evi belirlemesini bir bir anlatması gerekiyordu.

Kötülüklerden iyiliğe yönelmenin de bir hicret olduğunu vurgulaması gerekiyordu. Hicret, muhacir ve ensar topluluklarını oluşturduğundan kardeşliğin nasıl bir şey olduğun dünyaya ilah ettiği tatlı tatlı anlatmalıydı.

1439 Hicri yılı sorulması gerekiyordu. 2017 Miladi yılın ikinci yarısını geçerken 1439 hicri yılının tüm İslam alemine hayırlara vesile olmasını dilemek istiyordu.

"Tövbe" kelimeleri bir beyaz kavsa devesi gibi bizi kendi nefsimizden hicret ettirecekti. Önündeki kağıda bunları yazdı... Mağaranın kapısına örümceğin ördüğü ağ hala bazı zalimlerin gözlerinde durmaktayken daha nice hicret günleri kutlayacağını düşündü.