Adam sabahın erken saatlerinde sakin ve sessiz yolları adımlayarak elindeki kitabı okumaya çalışıyordu. Görenler ki, sabahın o saatlerinden yürüyüşe çıkanlar ve işe erken gitmek durumunda olanlar hafif bir şaşkınlık geçirdiler.
Yolda yürürken kitap okunur muydu? Gerçi yollarda yapılmayacak o kadar çok şey görürlerdi ama sık görmeye başladıklarından “bunlarda bir acayip” der artık görmezlerdi. Lakin kitap okuma alışkanlığının yollara taşmasına bir asır daha vardı henüz. Japonlar, durakta, toplu taşıma araçlarında okumaya ayrı bir isim veriyorlarmış ancak biz de henüz eylem olmadığı için bir isim de yok.
Adam, Hikmet Şahin Kültür Parkı yazan tabelanın altından geçmeden önce üzerinde dev reklam tabelasını göremedi. Bir paçavra gibi toplanmış güvenlik binasının önüne yığılmıştı. Kitaba evirdi bakışlarını… Bülbülün Kırk Şarkısının kaçıncısını dinliyordu bilmiyordu. Gözlerine hücum eden damlaları karşılaşabileceği insanlardan sakınmaya çalışıyordu böyle zamanlarda.
Bir minaresi beyaza boyanmış diğer minaresi yeni tamamlanmış camiyi seyretti bir müddet. Planlanan modern bir cami yerine böyle klasik usulle yapılmış bir camii uzaktaki dağların eşliğinde izlediğinde pek ihtişamlı gördü.
Kitaba döndü, satırlar bitiyordu, sayfaları çeviriyordu. Sayfalar üzerinde yazılanlar onu Sevgilinin diyarına götürüyordu. Hüzün yıllarını okuyordu. Sevgililer Sevgilisinin en sevdikleri bir bir ayrılıyordu aralarından. Onu koruyan kalkanlar kalkıyordu zalimlerle arasından. Şimdi onu kim koruyacaktı? Taife gizlice gidip dayılarından yardım isteyebilirdi. Sevgili Zeydi (ra) yanına alıp davasını anlatmak için Taif’in büyüklerine konuk oldu. Dinlediler, baktılar, tarttılar… Zalim adamlar ne de kötü tartılar. Sonra kâinatın en Değerlisine savrulan taşlar ve Zeyd (ra) çırpınışı...
Başını kaldırdı adam. Parkın içindeki ağaçlar baş baş devrilmişti. Köklerine eğildi baktı. Parçalanmış kopmuş kökler rüzgârın gücüne dayanamamıştı. Özellikle ince yapraklı ağaçlar devrilmişti. Koca çınarın da bir kolu kopmuştu.
Elindeki kitapta okudukları ile gözlerinin önündeki kitaptan okuduklarını birleştirmeye çalıştı. Evet, kökü zayıf olanlar böyle fırtınalarda savrulup giderlerdi. Direnmek, zaman ve sabır ister. Herkesin sabır katsayısı aynı değildir. İnancına sapasağlam bağlananlar, inkar, zulüm küfür rüzgarlarına daha fazla dayanabilirlerdi. İnancını geleneğinin güzelliği haline getirmiş toplumlar çevrelerinde koruyucu kalkan oluştururlar. Her hele bu çağda hayırlı bir topluluğun içinde olup devamlı ilkelerinden beslenen insanlar şu ulu ağaçlar gibi dimdik durabilirlerdi.
Yürüdü başını tekrar satırların üzerinde gezdirdi. Sevgililer Sevgilisi’ni, Allah miraca davet etmişti. Hüzün yılının ardından Taif’te terk ediliş ve Addas’ın müslüman olması ve cinlerin inanması, himaye ile Mekke’ye giriş…
Hicrin yanında yatarken Cebrail’in uyarısı ile uyanıp Burak eşliğinde Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve yedi kat semalar, önceki peygamberler, emirler müjdeler, namaz ikramı. Ve inkârcılara anlatma çabası… Kimse inanmadı, inkâr lodosu beyinlerin arasını kasıp kavuruyordu. Böyle bir olaya kimse inanmadı müşriklerden. İntihan edildi Sevgili. Tek tek cevap verdi. İnkâr kavuruyordu, ruhlarını yiyip bitiriyordu. Belki müslümanlardan birkaçını koparabilirlerdi. Hele hele Ebu Bekir’i (ra) koparabilseler tamamdı iş. Ona gittiler, “inanılacak bir şey değil öyle değil mi?” tarzında anlatıyorlardı. Ama o Sıddık olandı ve diyeceğini demiş ve köklerine bağlı yüce çınarlar gibi dimdik durmuştu.
Kültür Park’ın içindeki bunca kırılmış, yıkılmış, devrilmiş ağaçların bir ceset gibi böyle durduğunu görünce Bursa Belediye Başkanını düşündü adam… Parkların bakımı ona aitti son yönetmelik gereği. Ancak bu ağaçlara gerekli tedavi yapılamadığını düşündü. Sonra herhalde ibret olsun diye açık “açık müzesi” olarak düşünülmüşte olabilirdi. “Herkes işini sağlam yapsın ağaçları sağlam diksin yoksa bakın neler olabiliyor” adına kurulmuş bir açık hava müzesi… Adam yürüdü. Yürüdükçe yıkıntıları gördü, bir süpürge bile vurulmamıştı. Temizlik ve düzenle Allah’ın yarattığı bu güzel mekânı neden bu şekildi bekletiliyorlar ve ne zamana kadar bekletecekler bilmiyordu. Ancak bir İnegöllü olarak Bursa’nın her konuda sınıfta kaldığı konulara bir çentik daha atılmıştı.
Kitaba döndü ve satırlarda devam etti Sevgili ile yol yürüyordu artık.