"Onlara karşı gücünüzün yettiği her türlü kuvveti ve savaş için eğitilmiş atları hazırlayın - ta ki, bunlarla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunlardan başka Allah'ın bildiği, sizin ise bilemediğiniz düşmanlarınızı korkutasınız. Siz Allah yolunda ne harcarsanız, hiçbir haksızlık yapılmadan onun karşılığı size ödenir." (Enfal, 60)

Kuvvet insanoğlunun olmazsa olmazıdır. Doğmak bir kuvvettir.
Allah Teala o kuvvetle başlatır insanı hayat yolculuğuna. O kuvvette hiçbir dahlimiz yoktur. İnsan suresinde (1) belirtildiği gibi "Zikre değer bir şey olmadığımız" halden insan olarak doğma imkanına kavuşturulmuşuzdur.
Sonrasında insan farklı unsurlarla kuvvetlenmeye çalışır.

Kuvvetli olmak, Allah Teala'nın insan varlığına koyduğu fıtrat kanunlarından birisi olan nefsini - canını koruma içgüdüsünün tabii sonucudur. Hayatta kalabilmek için güçlü olacaksınız.Kuvvet kişisel planda bedeni kuvvettir, zihni kuvvettir. İnsan bedenini de geliştirir, zihnini de.

İnsan bunun dışında kuvvetine kuvvet katmak üzere yardımcı unsurlar üretir. İnsanlar, hayvanlar, silahlar bu yardımcı kuvvetler olur. İnsanların içine de yakın - uzak akrabalar, içinde bulunulan inanç grupları, meslek örgütleri, kabile, kavim, millet, en büyük inanç grubu olarak ümmet ve her şekilde oluşturulan müttefikler girer.

İnsanın bütün kuvvetlenme çabalarında zihinsel gücünün (akıl, zeka) belirleyici etkisi vardır. Başka insanları kuvvet halkasına katmak için de aklını kullanır insan, savunma - saldırı gibi her tür kendini koruma araçları üretirken de... Tuzak kurmak da akıl işidir, ok yapmak ya da...
Dostları çoğaltmak, düşmanları azaltmak da akıl işidir, nükleer güç oluşturmak da...

Güç değerlendirmesinde gücün izafi nitelikte olduğunu da not etmemiz gerekiyor. "Başkasının yumruğunu görmeyen kendi yumruğunu balyoz zannedermiş" diye bir özdeyiş vardır. Başka güçlerle sınandığında gücün gerçek varlığı ortaya çıkar. Hayatın kanunu ise, insan gücünün sürekli başka güçlerle sınanmak durumunda olmasıdır. Bazan başka insan veya insan gruplarıyla mücadele edilir, bazan tabiatta cereyan eden hadiselerle... Denizle, hava ile, su ile, toprakla, hayvanla... İnsan için sürekli bir hayatta kalma mücadelesi vardır. İnsan toplulukları için de...

İslam ümmeti ve güç-kuvvet. Dünyada İslam'ın var olması insanla buluşmasıyladır. Gökte duran bir din, gökte durur kalır. Ama insanla buluştuğunda dünyada hayat seyri başlar. İnsanla buluşmak İslam'ın güçle buluşmasıdır. Hazreti Muhammed sallallahü aleyhi ve selleme "Oku" diye ilk emir geldiğinde İslam, insanla ve kuvvetle buluştu. Ondan sonra İslam'ın buluştuğu her insan, İslam'ın kuvveti oldu. İslam'la buluşanlar İslam'a hem bedenlerini, hem zihinlerini, hem de sahip oldukları diğer varlıkları sundular. Bu varlığa sahip olunan maddi zenginlikler dahildir, coğrafya, devletler, ordular dahildir.

Bugün İslam'ın 1 milyar 700 milyonluk bir insan varlığına sahip olduğu ifade ediliyor. Bu insan varlığının coğrafyası var, devleti var, maddi zenginliği var, silahlı gücü var... Normalde bu insan varlığı, 7 milyarlık tüm dünya insan varlığını dikkate alarak değerlendirdiğimizde dörtte bire tekabül eden mahiyetiyle oldukça önemli bir "GÜÇ" niteliğinde kabul edilebilir.
Ancak, bildiğimiz gerçek şu ki, bu insan varlığı, "İslam ümmeti" bütününde düşünürsek, ve başka güçlerle mukayeseli boyutta değerlendirirsek, İslam'ın küresel misyonunu ifa edebilme zaruretini dikkate alırsak, istenen, olması gereken nitelikte değildir.

Hatta "mazlumiyet"in genel durum olduğu ortak kabul durumundadır. Bugün yer yüzünde nerede kanayan bir yara varsa, bu bir İslam varlığı ile ilgilidir. Coğrafyası ile, insan unsuru ile... Üstelik bu, 100 yıldır böyledir. 100 yıl önce devletler kaybedildi, coğrafya yer altı - yer üstü tüm zenginlikleri ile talan edildi, sistemler başkalaştı, yönetim kadroları kendi coğrafyalarına yabancılaşmış unsurlarla teşkil edildi. (DEVAM EDECEK)

ALTINOLUK DERGİSİ-MART-2018