Yüreğimizin on üç yerinde açan kırmızı çiçeklerin ardından koca bir sabırla sabrediyoruz. İçimizi kasıp kavuran bu acının nasıl giderileceğini bilmiyoruz. Sabır ayında olmamız belki işimizi biraz kolaylaştırır. "Buluşmak" öteye kaldı demek. Bu sabır vuslattan haber verdiği için teselli ediyor yaralı gönlümüzü bir nebze.
Ramazan ayının güzelliği vesilesiyle, ruh iklimimizde baharlar açarken cennet kapılarının ardına kadar açıldığını, cehennem kapılarının kapatıldığı günler yaşamaktayız. Ayrıca şeytanların bağlandığı bu günler rahmet vesilesi günlerdir. Affedilmeyi başaramayanlar için Efendimiz (sav)'den çok ciddi uyarı var. "Burnu yerde sürünsün" ifadesi pek tehditkar bir ifade.
Gerçi vakti zamanında Ziya Paşa demiş; "Gökten inci mercan yağsa, nasipsiz olanın bağına bir damlası düşmez." Rabbim nasipsiz olanlardan eylemesin. Bizler de oruçlarımızı tutarak nefsimize ve şeytanlara kapıları kapatıyoruz. İbadet ayı, Kur'an-ı kerim ayı, hayırlar yapma ayı mübarek ramazandayız.
Rahmanın, şefkat ve rahmet yağmurları altında sırılsıklam olmak, bu sıcak havalarda iyi gelir sanırım. Bu acımasız ve vurdumduymaz dünyanın bir yerlerinde iyilik adına güzellik adına hareket eden insanları düşündükçe mutlu oluyorum.
Mutlu oluyorum demişken, mezun ettiğimizi bir öğrencimizin kır saçlı hocasını yani beni ziyaretinden dolayı da çok memnun oldum. Ramazanda yapılan iyilikler kat kat verilir ya inanıyorum ki vefa dolu bu ziyaret içinde bu geçerlidir.
Özge, ardımda bıraktığım güzel öğrencilerimden biri... Sahnelerin, kürsülerin şakıyan bülbülü. "Konuşma yaptığımda aklıma siz geliyorsunuz. Bu konuda çok emeğiniz var üzerimde" cümlesini mutlu edecek bir muhatap aramış ve hakkıyla bulmuş Özge. Üniversitede geçmiş kürsünün başına, almış mikrofonu eline bir iki kelimenin belini kırmış onca milletin önünde. Liseli yıllardaki şiir çalışmalarını hatırlamış. Bir de ardından "Zindandan Mehmet'e Mektup"u okuduğunda ses, jest ve mimik ahengi kendini göstermiş.
Neyse, kalemimin boynu bükük mü kalacak bu gün bilmiyorum. İçinde bulunduğum ruh hali o güzel öğrencimin muhabbetiyle bir nebze neşelendi ancak sükunetin limanına demirlenmekten kendini kurtaramıyor. Nedenini arayayım bu halin, diyorum? Neden böyle oluyor bu saatlerde, bilemiyorum.
Aklıma gelen şu... Üzerimizde derin bir bıkmışlık var sanırım. Ayrıca dün akşam seksen doksan öğrencinin yazılı metinleri olan performans ödevlerini okudum durmaksızın. Sanırım içindeki bıkmışlığın bununla bir ilgisi var.
Oruçlu ağzımızla yazıyoruz, oruç vurmuştur deseniz de onu bir sonraki madde için yazabiliriz. Şimdi bu yorgun kalem sahibi huzurunuzdan ayrılıp hatim-i şerifine devam edecek. Bu saatlerde hatim okumak, Kur'an-ı kerimle hem hal olmak insanı doyuruyor. Bilmeyenlere duyurulur.