"Biz insana, ana-babasına iyilik etmesini tavsiye ettik. Annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. Taşınması ile sütten kesilmesi, otuz ay sürer. Nihayet insan, güçlü çağına erip kırk yaşına varınca der ki: Rabbim! Bana ve ana-babama verdiğin nimete şükretmemi ve razı olacağın yararlı iş yapmamı temin et. Benim için de zürriyetim için de iyiliği devam ettir. Ben sana döndüm. Ve elbette ki ben müslümanlardanım." (AHKAF 15)

ERKEN DOĞUM DAVASI: İbn-i Kesir erken doğumla ilgili şu tarihi olayı paylaşır: Hz. Ali (r.a) bu ayet-i kerime'yi, Lokman süresindeki; «Sütten ayrılması da iki yıl sürmüştür.»[1] ayeti ve Bakara suresindeki; «Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler. Bu, emzirmeyi tamamlamak isteyen içindir.»[2] ayeti ile birlikte mütalaa ederek hamilelik süresinin en az altı ay olduğuna delil getirmiştir.

Hz. Osman zamanında, yeni evlenen bir kadın evliliğinin altıncı ayı sonunda bir çocuk doğurdu. Kocası durumdan şüphelenip Hz. Osman'a gitti ve şikayetçi oldu. Hz. Osman, kadını mahkemeye çağırtıp sorguya aldı. Hz.Osman neredeyse kadının evlilik dışı çocuk doğurduğuna hükmediyordu.

Durumdan haberdar olan Hz. Ali de mahkemeye geldi. Hz. Osman'a: "Ne yapıyorsun?" diye sordu. Hz. Osman : "Altı ayın sonunda doğurmuş, hiç bu olur mu?" dedi. Hz. Ali O'na: "Kur'an okumuyor musun?" diye sordu. Hz. Osman'ın; evet okuyorum, cevabı üzerine Hz. Ali: "Allah Teala'nın K.Kerim'de: «Taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır.» ve : «Anneler çocuklarını tam iki yıl emzirirler.» buyurduğunu işitmedin mi? Bu iki seneden sonra sadece altı ay kaldığını görmüyor musun?" dedi.

Hz. Osman bunun üzerine yaptığı yanlışı fark etti ve: "Vallahi bunu anlamamıştım" diyerek kadının beraatine karar verdi. Doğum sonrası çocuğunu ilk kez gören ve kendisine çok benzediğini fark eden baba da: "Bu oğlumdur, Allah'a yemin olsun ki bunda hiç şüphe etmiyorum" demişti.[3] Sonuç olarak: hamileliğin en az müddeti altı ay, emzirme süresi de en fazla iki senedir.

ANNE BABA HAKKI: Hülasa: Sahabeden biri, kendisine en yakın kişinin kim olduğunu sorması üzerine, Resulullah Efendimiz (s.a.v) üç defa üstü üste "annendir" buyurmuş, dördüncüsünde de; "sonra babandır" cevabını vermiştir.[4] Bu hadis-i şeriften, ana baba hakkı konusunda ananın dörtte üçlük bir orana sahip olduğu sonucunu çıkarabiliyoruz.

İslam hukukunda çocuğun kanuni temsilcisi babadır. Reşid olmayan çocuk ve bu çocuğun malı üzerinde velayet hakkı öncelikle babaya aittir. Ancak manevi hakka gelince anne, evlat üzerinde babadan 3 kat daha fazla hakka sahiptir.

Anne baba kişi için en önemli dua kapısıdır. Kişi anne babasına iyilik yapar, onların rıza ve dualarını alırsa, duası kabul edilen kullardan olur.[5] Anne babanın duası gibi bedduası da evlat üzerinde çok etkilidir. Anne babaya asi olmak en büyük günahlardan biridir.[6]

Resulullah Efendimiz (s.a.v) Allah'ın dilediği birçok günahın cezasını kıyamet gününe kadar erteleyeceğini, ancak ana babalarına asi olanların cezasını dünyada başlatacağını bildirmiştir.[7]

Mesaj şudur: Ey çocuk, annen seni ne zahmetlerle karnında taşıdı. Ne zahmetlerle doğurdu. Ne zahmetlerle süt emzirip büyüttü, bunu hiç unutma. Senin için bunca zahmete katlanan anneye, ona göre davran, ona göre iyilik yap. Evlenip çoluk çocuğa karışınca annenin çektiği bu zahmetleri unutup, sakın onu ihmal etme.


[1] Lokman suresi 14

[2] Bakara suresi 233

[3] İbn-i Kesir Tefsiri

[4] Buhari, "Edeb", 2; Müslim, "Birr", 1, 2

[5] Buhari, "Edeb", 5; Müsned, II, 116

[6] Buhari, "Edeb", 6; Müslim, "Îman", 143, 144

[7] Buhari, Edeb 5/ Zehebi, s. 44