SORU: İslam hukuku, kul hakkı ihlallerine ilişkin maddi-manevi nasıl bir cezai müeyyide öngörüyor? Kul hakkı, ne kadar az olursa olsun cennete girmeye mani midir?

N.YILDIZ: Kul hakkı ihlali bir insanlık suçudur. Ancak bu suçun cezalandırılması, ilahi kurallara göredir. Binaenaleyh kul hakkı, dünyada irtikap edilen ama ahiret şartlarında değerlendirilen bir suçtur. Bu nedenle kul hakkının, hesabı ahirette görülecek olan namaz gibi telakki edilmesi doğru olacaktır. Kul hakkını dünyada olup biten bir iş olarak görmemiz yanlıştır.Çok önemli bir husus daha var:Dünya şartlarında ortaya çıkan kul hakkı ihlalinin mahkemesi ahiret şartlarında olacak; ahirette ise dünyalık değerlerin hükmü yoktur. Malın ve iltimasın mümkün olmadığı bir yerde mahkemenin helalleştirmeyi yapması nasıl sağlanacak?

Hadisi şerifler, oradaki denkleşmenin ameli salihler üzerinden olacağını bildiriyor. Ne büyük bir hüsrandır bu! Daha ağırı düşünülemeyecek bir zayiattır orada, ameli salihlerin verecek şeyler arasında olması... Haccet, teheccüde kalk, zekat ver, infaklar yap. Yap, yap... Sonra da dünya gözüyle hiç de önemsenmeyecek bir iş için sevmediğin, belki de tenkit ettiğin bir insana ver onları.

Daha da vahim olanı şudur: Verecek şey kalmayınca başkasının günahlarından üstlenmek! Ne korkunç bir helalleşmedir bu. Maazallah, bile bile yok olmak, varken kaybetmek budur herhalde. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin iflas diye tarif buyurduğu bu sahne, kul hakkının ne olduğunu, nasıl bir akıbete sebep olduğunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir.

SORU: Klasik, bilinen kul haklarının dışında farkına bile varmadığımız ya da hiç hesaba katmadığımız kul haklarına giriyoruz. Bu anlamda sizin gözlemleriniz neler? Ne tür fiil ve davranışlarla birbirimizin hakkına giriyoruz?

YILDIZ: Kul hakkı, mü'min olsun veya olmasın, ikinci bir insanın üzerinde eziyete neden olmak demektir. Bu eziyet, maddi bir eziyet olabileceği gibi manevi bir eziyet de olabilir. Gözlemlenebilecek bir eziyet olabileceği gibi hak sahibinin haberdar olmayacağı ama onu yaratanın bilip zapt edeceği bir eziyet de olabilir. Meseleyi sadece insanın hakkına sahip çıkması, kendisini müdafaa etmesi olarak görmeyelim. Nice durumlar var ki, onları o insan yok saymışken veya unutmuşken Allah Teala unutmuyor. Hesap yerine gelindiğinde, bir de organların konuşacağını düşünerek daha geniş bir yelpazeden bakabiliriz olaya.

Evet, önemli bir husus olarak şunu da kaydetmekte yarar vardır: Biz, başka insanların haklarına tecavüz etmekten şiddetle kaçınmamız gerekirken, kendimizi ihmal etmek gibi bir tavra da sıcak bakamayız. Dinimizin bize çizdiği çizgi, ne zarar vermek ne de zarar görmek olmamalı şeklindedir. Evet, nefsi hazlarımızdan, zevklerimizden, keyfimizden, maddi menfaatlerimizden feragat edebiliriz. Yeri geldiğinde de etmeliyiz. Bundan ecir de bekleriz. Ancak böyle bir düşünce, ensesi açık biri olmamızı getirmemeli. Mü'min onuruyla yaraşmayacak bir ezilmişliği benimsemenin, tepkisizliğin dayanağı yoktur.