Gün geçmiyor ki "onun" hakkında şaşırtıcı bilgiler duymamış olayım. Meydan nöbetindeki dost muhabbetlerinde duyduklarımızdan eve dönüp ekranlardaki açık oturumlardan öğrendiklerimiz beynimizi alt üst etti. Küçük dilimizi yutacak gibi olduk.

Zira Ahmet Keleş Hocanın ifadesini "onları" anlamak için bir kıstas olmalı: "Onların içinde olmazsanız, onların nasıl inandıklarını ve olayları nasıl yorumladıklarını bilemezseniz." İlmi bakış açısı böyle olmalıdır. Yaşayan görüp şahit olan en doğrusunu bilir, demiyorum ama doğruya yakın olanı bize aktarır.

Ahmet Keleş gibilerin tecrübeleri ne kadar derin bir hakikat. Ancak onlar hakkında yayılmış yaftalamalardan kurtulup salim kafayla düşünecek öğretmen arkadaşların sayısı ne kadar da azmış. Tabii bendeniz bir öğretmen olduğumdan dolayı derslere birlikte girdiğimiz mesai arkadaşlarımızı tanımak isterdim.

"Nasıl böyle inanabiliyorlar, nasıl böyle düşünebiliyorlar?" sorusu günlerdir beynimin içini kemiriyor. Bunca yıldır hep ikinci bir karakterle yaşanmış olmak zor olmadı mı acaba? Her zaman toplum içinde farklı ve gizli ajandası olmak zahmet getirmedi mi hayatlarına acaba? Bunca para talebi rahatsız etmedi mi yüreklerini?

İşte bu soruların cevabını bulmak bizim gibi iyi niyetli olan ve karşıdan tanıyanların bileceği iş değildi. Çünkü bu darbe sonrası yakalanan hainlerin verdikleri cevaplar üzerinden düşünmek isteyince anlıyorum bu zorluğu.

Hani Akıncılar üssüne yakalanan, o ilahiyatçıların yüz karası, eleman kendilerinden olan hakime "amcamın tarlası vardı onlara bakmaya gelmiştim" deyince salını verilmesi, Bolu (il yanlış olabilir) vali olacak emekli emniyet müdürü verdiği ifadesinde "Ben balık tutmaya gelmiştim" gibi deli divane ifadesi... Şimdi bu cümlelerden hareketlerden yola çıkarak "abi bunlar adam mı kandırılıyorlar? Böyle önemli bir olay oluyor ve bu olayla ilgileri olduğu da biliniyor ama verdikleri cevaplara bak. Kendilerini buna inanıyorlar da öyle mi ifade veriyorlar ya da bizleri ti ye mi alıyorlar?

İlkokul beşe giden çocuk beyni mi var bunlarda diyesi geliyor insanın. Fakat yukarıdaki uyarıyı hatırlayalım biz onların arasında yetişmediğimiz için bilemeyiz.

Bu beyinleri ikna etmek için neler söylenir bilmem. Aklıma gelen şey şu: Rahman olan Rabbimiz münafıkları, müşrikleri, kafirleri hangi kelimelerle ve hangi üslupla ikna etmeye çalışıyorsa onu denemek lazım.

Şimdi yanlış anladınız. Öyle düşündüğünüz gibi düşünüyorum. Bunlar bir şeye inanmış veya bir afete tutulmuş zavallılar; "onları nasıl ikna edip kurtarabiliriz?" problemine bir açıklık getirmek istiyorum.

Böyle inanan birini nasıl çevirebiliriz? Ruh hastası birinin ardından giden bu aldatılmışları zihnen nasıl yönlendirebiliriz? Şunu da belirteyim, bir musibet bin nasihatten evladır demek yeterli olacaktır, diyenlere bir şey diyemem. Aslını sorarsanız benim onları ikna için bir çabam olacak mı? Hayır... Zira ben sadece sesli düşünüyorum. Dinlediklerimden şok oldum. Benim de yıllarca masum biçimde değerlendirdiğim anlayışların ardında ne gariplikler ne sapıklıklar varmış meğer.

Her bir yanlışa kaynaklardan delil getirince çabucak ikna olan bir gönle sahibimdir. Lakin masum gibi yetişen bir insanı gerektiğinde bir canavara dönüştürecek argümanlara inandırmak ve bunca insanı ardından sürüklemenin karşısında ciddi cevaplara ihtiyaç vardır. Akşamki programda söylendi zaten: "İlahiyatçılar bu konuda kitap yazmakta, cevap üretmekte sınıfta kalmışlardır." Dediler ama bu beni tatmin etmedi. Şimdi bundan sonrasına bakmak gerekiyor.