İçinde yaşadığımız sosyal siyasi şartlar kadim bir imtihanın küçük birbirini takip edin cüzleri/parçalarıdır. Gelişen her olay karşısında sadece bir çeşit tutum sergileyebiliriz gönlü iman dolu müminler olarak. Şartların çeşitliği bile bize farklı duruş hakkı vermez gönülden inanmışsak.

Yani her olay karşısında Müslümanca bir tutum sergilemek zorundayız demek istiyorum. İster siyasette, ister ekonomide, isterse sosyal ilişkilerde Müslüman gibi davranmak zorundayız.

Bu o kadar basit mi?

İki cevabı var. Kendini İslam'a teslim etmiş biri için çok basit. Yüreğinin istediği yere gitmek. Zira o gönül iman ile yoğrulmuştur. Akıl vahyin ışığında aydınlanmıştır. Niyet hayır olunca akıbette hayır olacaktır.

Müslüman hata yapabilir, gafletle günaha düşebilir. Kulunu yaratan Rahman zaten kusurlu yaratmış. Peki, tutum ne olacak? Müslümanca olacak tabii. Tövbe kapısına yüz sürecek ve kapıdan ayrılmayacak. Kul hakkı yemişse ondan helallik alacak.

İkinci cevabı zor: İşin şekline göre, menfaatinin getirisine göre her durumda bir tavır takınacak. Belki de ufak renkli yalanlarla geçici dünyada nefsini gururunu kurtaracaktır. Dinine göre hayatını şekillendirmeyenler çok yönlü olmak zorunda kalacaklardır.

Burada Kur'an-ı Kerimdeki iki olayı hatırlamak lazımdır.

Cumartesi yasağı ve Zengin Karun'un hikayesi...

Araf Suresi 163. Ayette "Onlara deniz kıyısındaki kasabanın halkının yaptığını sor. Hani onlar cumartesi yasağını çiğniyorlardı. Çünkü cumartesi yasağına uydukları gün onlara akın akın balık geliyordu, fakat cumartesi yasağını çiğnedikleri gün onlara hiç balık gelmiyordu. Öteden beri fasık oldukları için, biz onları böylece sınavdan geçiriyorduk.

164- Hani o kasabalılardan bir grup "Allah'a yok edeceği ya da ağır bir azaba çarptıracağı bir topluma ne diye öğüt veriyorsunuz " dedi de öğüt verenler "Rabbinize karşı haklı bir mazeretimiz olsun ve ola ki kötülükten sakınırlar" dediler.

165- Onlar kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca kötülükten sakındıranları kurtardık ve zalimleri, yoldan çıkmışlıkları yüzünden ağır bir azaba uğrattık.

166- Sakındırıldıkları kötülüğü ısrarla ve küstahça işlemeye devam edince kendilerine "birer aşağılık maymun olunuz " dedik.

Bir yanlışlık, bir kötülük karşısında insanlar üçe ayrılır. Kötülük yapanlar, ses çıkarmayanlar/dolayısı ile örtülü destek verenler ve kötülüklere karşı duranlar. Bunlardan hangisi Allah katında makbul olduğunu zaten açıklıyorlar.

Kasas Suresinde 76.-83 ayetlerde şunlar buyruluyor:

76. Karun, Musa'nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü-kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona şöyle demişti: Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.

77. Allah'ın sana verdiğinden (O'nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.

78. Karun ise: O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi, demişti.

79. Derken, Karun, ihtişamı içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar: Keşke Karun'a verilenin benzeri bizim de olsaydı; doğrusu o çok şanslı! dediler.
80. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise şöyle dediler: Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah'ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.
81. Nihayet biz, onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah'a karşı kendisine yardım edecek avanesi olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.
82. Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler: Demek ki, Allah rızkı, kullarından dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Vay! Demek ki inkarcılar iflah olmazmış! demeye başladılar.
83. İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir. (Kasas 76-83)

Bu ayetleri okuduktan sonra kötülükler karşısında duranlar için mükafatın ne olduğunu öğrenmiş oluyoruz. Niçin karşı durmak gerektiğini de anlamış oluyoruz.