Yabancı kültürün etkisiyle hayatımızın bir çok yönü olumsuz yönde değişti. Bu yabancılaşma bizleri mutlu etmediği gibi bir çok sorunları da beraberinde getirdi.Bu sorunlardan bir tanesi de "SADE HAYAT"ımız değişti.Sade hayatın yerine çok farklı bir hayat tarzı yerleşti.

Bir çok insanın aklına sade hayat denilince "Fakir bir hayat" gelebilir.Her şeyden önce şunu ifade edelim ki sade hayat fakir bir hayat demek değildir.Kaldı ki İslam dini hiçbir zaman fakirliği tavsiye etmemiştir.Ancak fakirleri de ayıplamamıştır.Şunu iyi bilmek lazım ki İslam'ın 5 şartından ikisi "Hac" ve "Zekat"tır.Bu iki şartta varlıkla ilgilidir.Şartlarından iki tanesi varlıkla ilgili olan bir din fakirliği nasıl tavsiye edebilir ki? Üstelik "Veren el alan elden üstündür" buyuran bu dinin Peygamberi(sav) değil mi?

Peki öyleyse sade hayat nedir? Günümüz şartlarında sade hayatı yaşamak mümkün mü? Hayatımızı nasıl sadeleştirebiliriz?Şunu kesinlikle unutmayalım ki sade hayatı yaşadığımız taktirde nice güzellikleri ve tatları fark edeceğiz.Akraba ,eş ve dostlarımızla sohbet etmenin tadını fark edeceğiz.Kazancımızın bereketini göreceğiz.Yaptığımız ibadetlerin manevi lezzetini daha çok hissedeceğiz.

Sade hayatta ölçü şudur:"Çok şeye sahip olmak yerine çok az şeye ihtiyaç duymaktır."Yani günümüz de ihtiyaç gibi görünen bir çok şeyin aslında ihtiyaç olmadığını fark etmektir.Sade hayat mala ait olmak değil mala sahip olmak demektir.Malı ve mülkü bir sandalyeye benzetirsek sade hayatta sandalyenin üstüne çıkıp yükselmektir.Oysa modern hayatta ise sandalyeyi omzuna alıp gülünç duruma düşmektir.

Sade hayat önce sofradan başlar. Sofranızda her çeşidin bulunması israfın baş kaynağıdır.Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:"Ey Ademoğulları! Her mescit de ziynetinizi takının (güzel ve temiz giyinin). Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü o, israf edenleri sevmez "(A'raf-31).Yarım kalmış ekmek lokmaları, tabaktaki artan yemekler,bir dilimi alınmış gerisi atılmayı bekleyen meyveler v.b.israf örnekleridirler.Kaldı ki sofra da çok çeşit bulunması demek çok tabak çanak kirlenmesi demek,çok deterjan ve su tüketimi demektir.Sofrada çok çeşidin bulunması çok yemek anlamına gelir ki çeşitli sağlık sorunları ortaya çıkabiliyor.İlaçlar ve zayıflama çalışmaları hepside bundan kaynaklanmıyor mu?

Evlerimiz de sade hayat azalınca çöpler çoğaldı. Bir ailenin,bir mahallenin hatta bir şehrin sade hayatı o yerin çöp miktarından anlamak mümkündür.Günümüz de en çok dolu olan yer çöp kutularımızdır.Çöp alma günlerinde evlerimizden aldığımız çöplerin miktarı hayatımızın israf miktarını göstermektedir.Eskiden evlerden bu kadar çöp çıkmazdı.Çünkü annelerimiz eski elbiselerimizi kesip seccade veya kilim yapardı.Her evde mutlaka bir düğme kutusu bulunurdu.Eski gömlek ,ceket,pantolon ve etekler kesilerek seccade ve kilim yapılırken düğmeler de ayrı saklanırdı.Çamaşırdan artan deterjanlı suyla tuvaletler yıkanırdı.

Sade hayat mekanik aletlere bağımlılığı azaltmaktır.Televizyon seyretme ve telefonla oynama bağımlılığı belki de sigara bağımlılığından daha fazladır ama kimse bunu fark etmemektedir.Her insanın günde en az 4-5 saati bu mekanik aletlerin önünde geçmektedir.Bu mekanik aletler bizleri sessiz ve hareketsiz hale getirdi.Ev halkı sohbeti bırakıp sessizliğe gömüldü.İnsanlar saatlerce bu aletlerin önünde hareketsiz kaldı.Ve bu kadarıyla da kalmayıp kalbimizde ve beynimizde açtığı derin yaraları,aile hayatımıza vurduğu darbeleri,akrabalarımızla,arkadaş çevremizle ve komşularımızla aramıza ördüğü aşılmaz duvarları,insanların birbirleriyle yabancılaşmasını v.b.gibi hususları da unutmayın.

Sade hayat sınırı belli olan bir hayattır.Bazı telefon reklamlarında "Sınırsız Konuş" ifadesi sade olmayan hayatın ölçüsünü zımnen ortaya koyuyor.Her şeyde sınırsızlık ve doyumsuzluk var.Bu mantık kadar tehlikeli bir şey yoktur.Çünkü bir sınırı olmayanın hiçbir alanda sınırı olmaz.Sınırsız yaşamaya çalışmak sınırlı bir varlık olan insan için korkunç bir şeydir.

Sade hayat Peygamberi bir hayattır. Kitle değil bilge olabilmenin adıdır.Yabancı kültür günümüzde şunu bize empoze etmeye çalışıyor:"Harcadığın Kadar Özgürsün".Oysa bizim kültürümüz de ise doğrusu şudur ."İnfak edebildiğin kadar özgürsün".Çünkü infak (Allah için harcamak) insanı malın esaretinden kurtarır.

Zaman zaman bazı kuruluşlar açlık ve yoksulluk sınırı diye bir rakam açıklarlar. Açıkladıkları o para miktarı bir çoğumuzun gelirinin çok fevkine takabül etmektedir.Acaba neyi ölçü almaktadırlar?Aklıma hep şu soru geliyor.Resulullah (sav) ve sahabiler sağ olsaydı acaba onların açlık ve yoksulluk sınırı kaç lira olurdu?