Bendeniz ulusal bir gazetede yazan çok ünlü bir yazar değilim. Her gün yurtdışında basılan gazetelerin ünlü makalelerini kendi dillerinde okuyan ve bu makalelerin satır aralarında fısıldanmış gelecekte olabilecekleri yazan, gündemle ilgili bomba gibi açıklamalarda bulunabilecek bir yazar değilim. "Değil"lerimi çoğaltıp satırlarca sıralamalar yapabilirim.

Uzatmaya gerek yok. Sizin gibi bir insan olarak gazeteleri okuyor, köşe yazarlarını takip ediyorum. Hiçbirini de sıklıkla takip eden biri olmamakla birlikte heybemi dolduruyorum karınca kaderince.

Sonra da düzenli olarak Kitabı okuyorum. Okudukça bazı çarpıcı ayetlerle karşılaşıyorum. İşte onlardan biri;

Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki, orada olanları akledecek kalpleri, işitecek kulakları olsun. Ama yalnız gözler kör olmaz, fakat göğüslerde olan kalpler de körleşir. (Hac Suresi: 22)

Bazen kitabın ayetlerini okurken güncelle ilgili bağlantılar kuran bir beyin fink atıyor kafatasımın içinde. Anlamanın ilk kaynağı görmek, duymaktır, biliyorum. Bir beynin ürettiği fikirleri de uygunsa kalp de onaylar.

Şimdi güncele bağlanmaya çalışalım.

Giriş cümlesini niye yazdım? Kendimce yeni bir şeyler söylemek istiyorum da onun için. Pazar günü tüm dünyaya karşı bir gövde gösterisi yaptık İstanbul'da. Milyonlarla meydanlardaydık. En güzel hatiplerimiz dinledik. Her biri ülkenin içinde bulunduğu durumuna güzel cümleler kurdu.

Zira meydanlar güzel niyetli insanlarla doluydu. Vatanı için canlarını feda eden şehitleri anarken yapılacak en yüksek his onlara gıpta etmek ve onlar için Rabbimizden Firdevs cennetlerini dilemektir. "Kalplerinin götürdüğü" yere gitmişler ve kalp gözüyle gördükleri bir hakikate şahitler olmak üzere kurşunlara göğüs germiş o mübarek şehitleri anmak önemlidir.

Kalp gözü açılmış insanlar olarak vatan elden giderken "birlik olmayı" bildik. Ancak içimizden yetişmiş kör kalpliler, kendi milletine kurşun sıkacak kadar vicdansızlaşmıştı. FETÖ'nün beddua saçan dudakları arasından fırlayacak kelimelere kilitlemiş ve 15 Temmuz akşamı milletimize mazisinde hiç görülmemiş kahpeliği yapanlar uyuşturulmuş beyinleriyle hareket eden kör kalplilerdir...

Kör kalpliler, ekmeğini yediği vatanında zaten rütbeliydiler. Ancak dış mihrakların ajanı/kuklasının emirleriyle memleketimizi bölmek isterken akıl edemediler. O kadar detaylı bir darbenin nasılda ayaklarına dolandığını göremediler.

İşte bu operasyonun arkasında "bir üst akıl" olduğunu herkes kabul ediyor artık. Lakin, bir kez daha haykırıyorum. Bu bildiğiz "üst akıl" artık ihtiyarlamıştır. Tarih sahnesinden çekilme vakti gelmiştir. Bu yaptığı kaçıncı hatadır, bilemiyorum; bu kaçıncı beceriksizliktir. "Üst akıl" yaşlı bir ihtiyardır artık; aklı bulanmaya başlamış, gözlerinin feri kaçmış, kulakları işitmediği gibi artık uydurmaktadır.

Bu üst akıl belki, Pazar günün İstanbul'daki kırmızılığı fark etmiştir. Onca insanı karıncaya zannetmemişse bir birine kenetlenmiş bir milleti fark etmiştir.

Şimdi "en üst akıldan" bahsedelim. Kaderin üstünde kader yazan üst akıl. Darbe senaryosun yazan amatör akıldan öte, darbesiz olmazdı/olamayacaktı diyen en üst akıldan söz açalım.

Türkiye'de böyle devrim düzeyinde yapısal değişim, gönülsel yaklaşım olamazdı. Ancak en üst akıl; kendini bir şey sanan akıl sahibi kör kalplilerin bir darbe senaryosu yazmasına müsaade ettiğini ve bunun sonucu iki yüz kırk şehidi katında ağırlayacağını söylemiş olsam, ne olur. Hatta şanlı Türk milleti, yıllar geçse de yapamayacağınız değişimi yapma imkanı vereceğim, dediğini söylesen ne olur?

Yalan mı yani? Böyle olmadı mı? Kaderi yazan o değil mi? Zafer günlerini bize ikram olarak veriyor, uyanık olalım ve layık olmaya çalışalım.

Kör kalplerin nasıl fark edemediklerini görmedik mi? Evet,Öyleyse onlar gibi olmayalım.