Güzel atasözlerimiz vardır. Atasözlerimizin herbirinin ayrı ve derin bir anlamı vardır.Yeri geldiğinde yani her bir atasözünün zamanı geldiğinde anlamları ve değerleri bir kat daha ortaya çıkıyor.

Bu atasözlerimizden bir tanesi de şöyledir:"Bir deli bir kuyuya bir taş atmış kırk akıllı çıkartamamış".Günümüzde şu an buna benzer bir durum var.Şöyleki:

Ülkemizin 15 Temmuz da geçirdiği büyük felaketi/derbeyi küçümsemek ve önemsememek için bazı kesimler tarafından "Kontrollü darbe" diye ucube bir kavram ortaya attılar.

Özellikle Hükümete ve Cumhurbaşkanımıza karşı olanların balıklama (pardon çivileme) atladıkları bir kavram oldu.

Kontrollü darbe ne demektir?Şöyle bir örnek ile açıklamak belkide mümkün olabilir.

Hani öğrencilik yıllarınızdan hatırlarsınız. Okullarda belli haftalarda yangın tatbikatı yapılır.

O haftada itfaiyeden temsili bir grup gelir,öğrenciler bahçede toplanır, itfaiyeci erler mangala kül ve benzin koyduktan sonra kontrollü bir şekilde ateşe verirler.

Sonrasında da yangın tüpleriyle söndürürler.Öğrenciler bu "kontrollü yangın söndürme" manzarasını alkışlarlar ve program biter.

Fakat aynı olayı şöyle hayal edin.Okulu, itfaiyeci kılığında terörisler basar,itfaiye araçlarını öğrencilerin üzerine sürerler, 249 öğrenci şehit olur,iki binden fazlasıda yaralanır.

Olay bununla da bitmez.Bazı itfaiyeci kılığındaki teröristler okul müdürünü öldürmeye giderler ancak yerinde bulamayınca oradaki iki nöbetçi öğrenciyi de şehit ederler.

Olay bu kadarla bitmiyor.İtfaiyeci kılığındaki teröristler öğretmenlerin toplantı salonunu bombalarlar ve okulun işe yarar bütün bölümlerini bombalayıp tahrip ederler.

Bütün bu olaylar okul müdürünün feraseti,öğretmen ve öğrencilerin canlarını ortaya koymalarıyla bastırılır,terörist kılığındaki itfaiyeciler de okulu terk etmek zorunda kalırlar.

Fakat o da ne? Bütün bu olayları gören ama zarar görmeyen (bahçeden terörislerin arasından) elini kolunu sallayarak geçen muhalif bir öğretmen bir zaman sonra şu yaygarayı kopartır:"Canım bu kontrollü bir yangın söndürme olayıydı".

Okuldaki herkes bu iftiraya karşı "Ya bu adam aklını peynir ekmekle mi yedi? "demiyorlar, çünkü bu adamda peynir ekmekle yiyecek akıl olmadığından emindirler.

Bir insan bir gerçeği kabul etmek istemedikten sonra onlara ne delil getirseniz getirin fayda vermez.Bakın atalarımız ne güzel söylemişler:"Cahile delil yetmez alime de delil gerekmez".

Kur'an da gerçeği görmek istemeyen insanların durumunu anlatan yüzlerce ayet vardır.

Çünkü Rabbimiz her konuda olduğu gibi inadından dolayı inkar edenlerin ruh halini ve özelliklerini Kur'an'da açıklamıştır.

Bazılarını hatırlayalım:

-" Onlara, kendilerinden bir uyarıcının gelmesini yadırgadılar. İnkarcılar, "Bu pek yalancı bir büyücüdür," dediler,(Sad,4)

-"Küfre saplananlara gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar. Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır."(Bakara,6-7).

-"...Hak kendilerine geldiğinde onu inkar edenler de: 'Bu, apaçık bir büyüden başka bir şey değildir.' dediler."(Sebe,43)

-"(Resulüm!) Eğer seni yalancılıkla itham ettilerse (yadırgama); gerçekten, senden önce apaçık mucizeler, sahifeler ve aydınlatıcı kitap getiren nice peygamberler de yalancılıkla itham edildi."(Ali İmran,184).

Gözleri görmeyen iki kör üzüm yiyiyormuş.Körlerden biri diğerine "arkadaş,üzümleri çifter çifter yeme" diye ikaz etmiş.İkaz edilen kör hayret etmiş ve "bende körüm sende körsün,benim çiter çifter yediğimi nasıl görüyorsun "diye sorunca , diğeri şöyle demiş :"Çünkü ben çifter çifter yiyiyorum da".

Şu bir gerçek ki herkes başkasını da kendisi gibi zanneder. Kendisi kontrollü yollarla gelenler de böyledirler.Böyleleri başkaları için kontrolsüz bir şekilde atıp tutarlar.

Ortalığı karıştıran zat-ı muhterem de meğerse kontrollüymüş kontrolsüz.