"Görmez misin, şüphesiz Allah, göklerde ve yerde olan her şeyi bilmektedir. Üç kişi gizlice buluşup konuşsa, onların dördüncüsü O'dur.Beş kişinin de gizli konuştuğu yerde onların altıncısı O'dur. Sayıları bunlardan az ya da çok olsun fark etmez, O onların yanındadır. Nerede olurlarsa olsunlar, bu böyledir. Sonra Kıyamet günü Allah, onlara bütün yaptıklarını bildirecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir." (MÜCADELE 7)

Mekkeli Müşrikler, Kabe'nin yanında toplanırlar, Rasulullah Efendimiz (s.a.v) ve Müslümanların aleyhine gizli konuşmalar yaparlardı.

Müslümanlara zulüm ve tuzak planladıkları bu toplantılarında; "Sessiz konuşun ki Muhammed'in Rabbi işitmesin. Yoksa Rabbi Muhamme'de haber verir" diye alay ediyorlardı.

Mü'minlerden biri onlara yaklaşacak olsa hemen konuyu değiştiriyorlar ya da fısıltı halinde konuşup gülüyorlardı. Bu Ayet-i Kerime müşriklerin bu halleri üzerine inmiştir.

İbni Abbas(r.a) da bu Ayet-i Kerime'nin iniş sebebini şöyle anlatmıştır: "Amr'ın iki oğlu Rabia ve Hubeyb ile Safvan b. Ümeyye bir gün oturmuş konuşuyorlardı. İçlerinden birisi: "Ne dersiniz, Allah ne söylediğimizi bilir mi?" diğeri: "Bazısını bilir bazısını bilmez.",üçüncüsü de: "Bir kısmını bilirse hepsini bilir." Dedi. Bunun üzerine bu ayet nazil oldu.

Gökleri ve yeri yaratan Allah'tır. Allah gökleri ve yeri yaratıp başı boş bırakmamıştır. Allah gökleri ve yeri kontrol altında tutmaktadır. Allah gökler de ve yerde olan herşeyden haberdardır.

İnsanlar gizli gizli buluştuklarını zannetmesinler. Allah gizli buluşanları bilmektedir. İnsanlar konuştuklarını gizleyip sakladıklarını zannetmesinler. Allah konuşulan ve yapılan herşeyi bilmektedir.

Hangi günahımızı Allah'tan saklayabiliriz? İnsan ne yaparsa yapsın, nerede bulunursa bulunsun, Allah (c.c.) onunla birliktedir. Herşey kayda geçiyor. Söylediğimiz hiçbir şey kaybolmuyor, unutulmuyor, saklanıyor. "Sonra Kıyamet günü Allah (c.c.), onlara bütün yaptıklarını bildirecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir."

Bu konuyla ilgili Ayet-i Kerimeler mealen şöyledir: "Bilmiyorlar mı ki Allah onların sırrını ve fısıltısını bilir ve muhakkak Allah gaybları en iyi bilendir." (Tevbe, 78)

"Yoksa onlar bizim onların sırrını ve fısıltısını duymadığımızı zannediyorlar?" (Zuhruf, 80).

Mücadele Suresi'nin devamı da bu konuyla ilgilidir: 8- "Gizlice buluşup konuşmaları yasaklananları, görmez misin? Yasaklanmasına rağmen yine de gizlice buluşup o şeyi yapıyorlar.Günah işlemek, düşmanlık ve Allah'ın elçisine karşı gelmek konusunda plan yapıyorlar. Onlar yanına geldiklerinde, seni Allah'ın selamlamadığı bir şekilde selamlıyorlar.Bir de içlerinden alay ederek diyorlar ki:"Bu söylediklerimiz sebebiyle Allah'ın bize azap etmesi gerekmiyor mu?"Atılacakları Cehennem onlara yeter. Varılacak, ne kötü bir yerdir orası.

Rivayetlere göre bu ayet-i kerimeler yahudiler ve münafıklar hakkında nazil olmuştur.

Rasulullah Efendimiz (s.a.v) sefere bir ordu gönderdiğinde bunlar bir araya gelirler ve mü'minlerin karşısında kendi aralarında gizli gizli konuşurlardı. Konuşurken arada Mümnlere bakarlar, gözleriyle imalı imalı hareketler yaparlardı. Onların bu manalı bakışlarını ve fisıldaşmalarını gören mü'minlerin aklına sefere giden yakınları ve kardeşleri gelirdi. Onların şehit olduğu veya başlarına bir musibet geldiği vehmine kapılıp bundan dolayı üzülürlerdi. Bu durum böyle devam edip çoğalınca mü'minler gelip Resulullah Efendimiz'e (s.a.v) şikayette bulundular. Allah'ın Rasulü de (sa) gizli gizli fısıldaşanları yanına çağırıp böyle yapmamalarını emretti. İlla da gizli konuşacaklarsa bunu mü'minlerin olmadığı yerlerde yapmalarını söyledi. Ama bir süre sonra yine aynı davranışlarına devam ettiler. Bunun üzerine Allah Teala bu ayet-i kerimeyi indirdi.

İbn Zeyd'den gelen rivayet de şöyledir: Yahudilerden 3 kişi Resulullah Efendimiz'in (s.a.v) kapısına gelmişti. Bir süre aralarında fısıldaştılar. Hz. Peygamber (sav)'in yanına girmelerine izin verilince, içlerinden biri "es-Samu aleykum." Diye selam verdi. Bunun anlamı; "Ölüm senin üzerine olsun" idi. Hz. Peygamber de onun bu dileğini aynen iade edip "Ve aleyküm." Buyurdu. Sonra ikinci ve üçüncü Yahudi de, aynı selamla Resulullah Efendimiz'i (s.a.v) selamladı. Onlar da aynı cevabı aldılar: "Ve aleyküm" Anlamı: "Asıl sizin üzerinize olsun"