"De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkar edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir." (FUSSİLET 9) "Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, aziz, alim Allah'ın takdiridir." (FUSSİLET 12)

İşte Naziat süresindeki "Göğün yaratılmasından sonra yeryüzünü düzgün bir şekle koydu." ifadesinden maksat budur. Yani, gökten önce yaratılan yeryüzü, göğün yaratılmasından sonra da düzenlenmiştir.

Fussılet suresinde geçen: "Yeri iki günde yaratan.." ifadesinden maksat; yer­yüzünün gökten önce iki günde yaratılmasıdır. Yeryüzünü düzene koyması ve oradaki varlıkları yaratması ise, göklerin yaratılmasından sonraki iki günde ol­muştur. Böylece yeryüzü tam dört günde, gökler ise iki günde yaratılmıştır."[1]

K.KERİM'DE GÜN KAVRAMI: Yaratılışın 6 günde olması ile ilgili şu noktayı vurgulamakta fayda var: K.Kerim'de geçen "gün" kelimesi, 'an, devir, dönem, vakit, müddet, aşama' anlamlarına gelmektedir.

Buradaki günü, yirmi dört saatlik zaman dilimi olarak anlamak ve dünya günleri ile kıyaslamak bizi yanıltabilir. Henüz dünya yaratılmadan, dünyaya ait günler de takdir edilmeden, Allah'ın yaratmasını haftanın günleri ile sınırlamak doğru olmaz. Bu günler, bizim bildiğimiz ve kullandığımız günler değildir. Bunlar Ahiret günleridir.

FUSSİLET SURESİ'NDE YARATILIŞ: Fussilet suresinde ilgili ayet-i kerimeler mealen şöyledir: "De ki: Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı inkar edip O'na ortaklar mı koşuyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir. O, yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi. Orada bereketler yarattı ve orada tam dört günde isteyenler için fark gözetmeden gıdalar takdir etti. Sonra duman halinde olan göğe yöneldi, ona ve yerküreye: İsteyerek veya istemeyerek, gelin! dedi. İkisi de «İsteyerek geldik» dediler.Böylece onları, iki günde yedi gök olarak yarattı ve her göğe görevini vahyetti. Ve biz, yakın semayı kandillerle donattık, bozulmaktan da koruduk. İşte bu, aziz, alim Allah'ın takdiridir." [2]

HÜLASA: Ey Can, şu yeryüzüne bak, gökyüzüne bak. Bu ahenk, bu alem sahipsiz olabilir mi? Şu gördüğün yüce dağlar, güneş, ay, yıldızlar, hepsi Allah'ın kulu. Yediğin, içtiğin herşey Allah'tan. Aldığın, verdiğin nefes Allah'tan... Hayat O'ndan, ölüm O'nun elinde... Yer ve gökler, O'nun emrinde... Ya sen ey Can, kimin emrindesin? Şu arz üstünde, şu gökyüzü altında, O'nun mülkünde, O'na teslim olmaktan başka yolun mu var?

"Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten. Affet Allah'ım, senden habersiz aldığım her nefesten."

"Neye baksam aynı şey, neyi görsem aynı şey... Olan sensin, hey gidi hakikat Sultanı hey!"[3]


[1] Buhari, K.Tefsir el-Kur'an, Sure: 41, bah: I./ Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri/ İbn-i Kesir

[2] Fussilet suresi 9-12

[3] Necip Fazıl Kısakürek, Çile