"İşte o zaman biz, onlara iki elçi göndermiştik. Onları yalanladılar. Bunun üzerine üçüncü bir elçi gönderdik. Onlar: Biz size gönderilmiş Allah elçileriyiz! dediler." (YASİN 14)

Rivayetlere göre 3 elçinin gönderildiği bu şehir Antakya'dır. Üç elçinin isminin: Sadık, Masduk ve Şemun olduğunu söyleyenler var. Bazıları bu 3 elçinin Hz.İsa'nın havarilerinden olduğunu söyler. Bunlar Allah'ın emri üzerine Hz.İsa tarafından buraya gönderilmişlerdir. İsimlerinin de ;Yuhanna, Buluş ve Şemun olduğu söylenir.

K.Kerim ve Resulullah Efendimiz (s.a.v) bu isimleri bildirmemiştir. Bu sebeple bilinmesinin bir önemi yoktur. Antakya halkı o tarihte putperesttir.

Yasin Suresi'nde 13 ve 27 arasındaki Ayet-i Kerimeler bu konu ile ilgilidir. Yasin Suresi'nde anlatıldığı gibi Putperest zalimler, Elçinin sözlerini dinlemediler. O elçiyi taş yağmuruna tuttular. Yasin Suresi'nin Son 27. ayeti bu şehide, şehadeti sonrası verilen ikramlarla ilgilidir.

Sakafi Kabilesi'nden Mes'ud oğlu Urve, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) gelerek, «Ya Resulelfah! beni kendi kavmime gönder de onları İslam'a çağırayım» dedi.Resulullah Efendimiz (s.a.v): "Seni öldürmelerinden endişe duymaktayım." Buyurunca, "Onlar beni uyurken bulsalar uyandırmazlar." Dedi.

Resulullah Efendimiz (s.a.v) izin verince kavmine gidip önce Lat ve Uzza adındaki putlara uğradı ve «Yarın sizi kötü duruma düşüreceğim» dedi.. Onun bu düşüncesini öğrenen Sakifli'ler öfkelendiler. Urve (r.a.) onlara şöyle seslendi: «Ey Sakifliler! Lat artık Lat değildir; Uzza da Uzza değildir. İslam'a girin, selamete erin" Bu sözlerini tekrar ederken, Sakifli'lerden biri ona bir ok atarak öldürdü.

Bu haber Resulullah Efendimiz'e (s.a.v) ulaşınca, üzüldü ve şöyle buyurdu: "Doğrusu Urve'nin misali, Yasin Suresinde geçen kimsenin misaline benzer."

Abdullah b. Abbas, Ka'bul Ahbar ve Vehb b. Münenbih adına yapılan rivayetler de burada zikredilen, şehrin en uzak yerinden koşarak gelen kişi, Habib isminde bir Mümindir. Bu zat dokumacılık yapardı. Kazancını ikiye ayırarak yarısını aile fertlerine harcar, diğer yarısını ise sadaka olarak dağıtırdı. Cüzzam hastalığına yakalanmıştı. O elçilerin duası ile ileşmişti.

Kurtubi tefsirinde bu zatın iman etmesi ile ilgili şu kıssaya yer vermiştir: "Habib, 70 sene, kendisine acırlar ve hastalığını giderirler ümidiyle putlara ibadet etmişti. Fakat putlar onun bu arzusuna cevap vermemişlerdi. Elçileri görüp de elçiler onu Allah'a davet edince: "Her hangi bir mucizeniz var mı?" diye sordu. Onlar da, "Evet, her şeye gücü yeten Rabbimize dua ederiz, o seni, içinde bulunduğun dertten kurtarır." dediler. Bunun üzerine Habib, dedi ki: "Bu hayret verici bir şeydir. Ben, bu hastalığı benden gidermeleri için 70 yıldır şu ilahlara dua ediyorum. Fakat onlar bunu yapamadılar. Sizin Rabbiniz bir sabah vaktinde bunu nasıl yapacak? Dediler ki: "Evet, bizim Rabbimiz dilediğini yapabilir. Bu putlar, az da olsa, ne bir fayda sağlayabilirler. Ne de zarar verebilirler. Bunun üzerine Habib iman etti, onlar da Rabblerine dua etti. Yüce Allah onun hastalığını giderdi."

İşte bu zat, Antakya halkı, kendilerine dini tebliğ etmeye gelen üç kişiyi öldürmeye karar verdikleri zaman meseleyi duymuş ve şehrin en uzak yerinden koşarak gelmişti. Kavmini uyarmış ve elçilere uymalarını istemişti. Fakat kasaba halkı bu zatın üzerine yürümüş hep birlikte taşlayarak onu öldürmüşlerdir.

Peki o zalim kavme ne oldu? Yasin suresinde kıssa şu ayet-i kerimelerle tamamlanır: Yasin 28. "Biz ondan sonra, onun milletini helak etmek için üzerlerine gökten herhangi bir ordu indirmedik ve indirecek de değildik." Yasin 29. "(Onları helak eden) korkunç sesten başka bir şey değildi. Birdenbire sönüverdiler."