"Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah'ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever." (HUCURAT 9)

Müslümanların iki ayrı grup olması, karşı karşıya gelip vuruşması olacak bir şey değildir. Yani bu anormal, istisnai bir durumdur. Bu durumun doğal bir durum olmadığını Hucurat Suresi 10. Ayet-i Kerime'den de anlayabiliriz: "Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz." (Hucurat 10)

Müslümanlardan iki grubun birbiriyle vuruşması büyük günahtır. Her ne kadar Müslümanların karşı karşıya gelmesi doğal bir durum olmasa da, insanlık hali böyle bir sorun yaşanabilir. Nitekim Resulullah Efendimiz (s.a.v) zamanında münafıkların çıkardığı fitneler sebebiyle buna benzer durumlar yaşanmıştır.

Ayet-i Kerime'nin iniş sebebi olarak Hz. Enes'in şu rivayeti paylaşılır: Resulullah Efendimiz (s.a.v) münafıkların başı Abdullah İbn Übeyy'in fitnesini önlemek için görüşmeye gidiyordu. Resulullah Efendimiz (s.a.v bir merkebe binmişti. Müslümanlar da onunla birlikte gidiyorlardı. Orası çorak bir arazi idi. (Resulullah Efendimiz (s.a.v) ona vardığında İbn Übeyy: Benden uzak dur, Allah'a yemin ederim ki merkebinin kokusu bana eziyet veriyor, dedi. Ensar'dan bir Sahabe: Allah'a yemin olsun ki Rasulullah'ın merkebinin kokusu senin kokundan daha hoştur, dedi. Kavminden birtakım kimseler Abdullah'a kızdı. Münafıklar ise O'na taraf oldular. Ensar ve Muhacir'den, Müminler arasında iki grup oluştu. Gruptan herkes birbirine karşı öfkelendi. Aralarında soyulmuş hurma çubuklarıyla, elleriyle ve nalinlerle vuruşmalar oldu."

Hz. Osman'ın hilafetinin son dönemlerinden başlayarak, Hz.Ali zamanında devam eden böyle bir durumla Müminlerin büyük bir imtihan verdiğini tarihi kaynaklardan öğreniyoruz. Cemel ve Sıffın savaşları bu hususta iki önemli örnektir. Asrımızdan İran ve Irak arasındaki savaşı, Afrika, Ortadoğu, Afganistan ve Suriye'de yaşanan karışıklıkları yine bu konuya örnek verebiliriz.

Hz.Ebubekir (r.a) anlatıyor: "Resulullah Efendimiz (s.a.v) bir gün ashabına hitab ediyordu. Minberde yanında Hz. Ali'nin oğlu, torunu Hz. Hasan da vardı. Bir ona, bir insanlara bakarak şöyle buyurdu: Bu oğlum Seyyid'dir. Umarım ki Allah bununla, müslümanlardan iki büyük grubun arasını düzeltsin." (Buhari) Resulullah Efendimiz'in(s.a.v) haber verdiği bu olay gerçekleşmiş ve tarihe geçmiştir.

İbn Mesud, Resulullah Efendimiz'in(s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Bir müslümana sövmek fısk, ona karşı savaşmak ise küfürdür"

Ebu Hureyre de Resulullah Efendimiz'in(s.a.v) şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Bir müslümana, başka bir müslümanın canı, malı ve ırzı haramdır" buyurmuştur. (Müslim, Tirmizi.)

"Müslüman müslümanın kardeşidir ve müslüman kardeşine zulmetmez, onunla dost olmaktan vazgeçmez, onu zelil etmez. Bir kimse için, bir müslüman kardeşini hakir görmek kadar büyük bir kötülük yoktur." (Müsned-i Ahmed)

Hz.Enes anlatıyor: Allah Rasulü (s.a.v) şöyle buyurdu: "Zalim olsun, mazlum olsun Müslüman kardeşine yardım et." Ey Allah'ın elçisi, mazlum olana yardımı anladık, zalim olduğu halde ona nasıl yardım edeceğiz? dediler. Resulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:Zulmüne engel olursunuz."

Ayet-i Kerime böyle bir durumda arabuluculuk, hakemlik ve adalet sisteminin çalıştırılmasını emretmektedir. Günümüzde camialar, cemaatler ve tasavvuf oluşumları başta olmak üzere İslam ülkeleri arasındaki fikri ve siyasi ayrılıklarda, bu Ayet-i Kerime dikkate alınmalı.