RASULULLAH EFENDİMİZ'İN (s.a.v) KARDEŞLERİ

Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) birgün Baki kabristanına geldiler ve şöyle selam verdiler: "Selam size ey mü'minler diyarının sakinleri! İnşallah bir gün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim"

Ashab-ı kiram: "Biz sizin kardeşleriniz değil miyiz, ya Rasulullah?" diye sordular. Rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.): "Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır" buyurdular.

Bunun üzerine ashab-ı kiram: "Ümmetinizden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allah'ın Rasulü?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v) onlara: "Bir adamın alnı ve ayakları beyaz olan bir atı olduğunu düşünün. Adam bu atını, hepsi de simsiyah olan bir at sürüsü içinde tanıyamaz mı?" diye sordular.

Sahabe-i kiram: "Evet, tanır ey Allah'ın Rasulü!" cevabını verince Resulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular: "İşte kardeşlerimiz de abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak geleceklerdir. Ben, önceden gidip Havuz'umun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim Havuz'umdan kovulacaklardır. Ben onlara «Buraya gelin!» diye sesleneceğim. Bana: «Onlar Sen'den sonra hallerini değiştirdiler." denilecek."[1]

BİZ DE MUHACİR VE ENSAR OLABİLİRİZ

Bize Resulullah Efendimiz'in (sav) ashabı olmak nasib olmadı. Ancak O'nun ümmetinden olma, 'O'nun kardeşleri olma şerefine ulaştık. Bu şerefe sahip çıkalım. Resulullah'a (s.a.v) ümmet ve kardeş olmanın gereğini yerine getirelim.

Bunun gereğini Resulullah Efendimiz (s.a.v) şu sözleriyle açıklamıştır: "Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat Allah yolunda çalışmak ve niyet vardır. Allah yolunda mücadeleye çağırıldığınız zaman hemen katılın."[2]

Biz Muhacirlerden olamadık diye üzülmeyelim. Şu hadis-i şerife göre biz de muhacir olabiliriz: "Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir."[3]

Biz Ensar olamadık diye üzülmeyelim. Savaş vb sebeplerle ülkemize sığınan mültecilere sahip çıkar, yardımcı olursak biz de o sıfata sahip olabiliriz.

Çoğumuz Muhacir çocuğuyuz aslında. Örneğin benim dedelerim, Rus işgali üzerine Batum Acara bölgesinden göç edip Türkiye'ye gelmişler. Kimimiz Bosna muhaciriyiz, kimimiz Kosova muhaciri, kimimiz Balkan muhaciri, kimimiz Kırım muhaciri, kimimiz kafkasya muhaciri... Anadolu ensar olmuş bize.

Bugün, bir zamanlar dedelerinin de muhacir olduğunu unutup, çeşitli gerekçe ve bahanelerle ensar olabilme şerefinden mahrum kalanlara şu ayet-i kerimeyi hatırlatalım:

"Daha önceden burayı yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir."[4]

HÜLASA: Türkçemizde tabi olmak diye bir deyim var. Eğer, Allah'ın kitabına ve elçisinin sünnetine tabi olursak, biz de tabiinden sayılırız. Böylece ayet-i kerimenin müjdesine ulaşırız inşallah!


[1] (Müslim, Tahare 39; Nesai, Tahare 110; İbn Mace, Zühd 36; Muvatta, Tahare 28; Müsned, II, 300, 408.)

[2] (Buhari,Menakıbü'l-ensar 45,Cihad 1, 27, 184/Müslim, Hac 445, İmaret 85./ Tirmizi, Siyer 32/Nesai, Bey`at 15)

[3] (Buhari, İman 4, Rikak 26/Nesai, İman 9/ İbnu Mace, Fiten 2/ Müsned, 3-412/Ebu Davud, Vitr 1)

[4] Haşr 9