"İslam dinine girme hususunda öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedi kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur." (TEVBE 100)

"ASHABIMDAN HİÇBİRİNİ ÇEKİŞTİRMEYİN"

Birgün Abdurrahman b. Avf (r.a) ile Halid b. Velid (r.a) arasında bir sorun yaşanmış. Abdurrahman b. Avf (r.a) ilk müslümanlardandır. Halid b. Velid (r.a) Hudeybiye anlaşamsından sonra Müslüman olmuştur. Abdurrahman b. Avf (r.a), Halid b. Velid'den (r.a) şikayetçi olmuş. Bu şikayet üzerine Resulullah Efendimiz (s.a.v), Halid b. Velid'i (r.a) şu sözlerle uyarmıştır:

"Ashabımı bana bı­rakınız, nefsim elinde olana yemin ederim ki sizden herhangi bir kimse, her gün Uhud Dağı kadar altın infak edecek olursa onlardan birisinin infak et­tiği bir müd kadarına hatta onun yansına bile ulaşamaz."

Bu hadis-i şerifi dikkate alan bazı alimlerimiz, Hudeybiye anlaşmasından sonra Müslüman olanları Ashabtan saymamış, onların Taiinden olduklarını söylemişlerdir.[1]

Ashab-ı Kiramın hepsini sever ve sayarız. İnsan olarak elbette onların da hataları vardı. Onlar güzel davranışlarının yanında, hataları ile de ayet ve hadislere konu olmuşlar, böylece bu halleri de bizim için örnek ve ölçü haline gelmiştir. Biz onların hatalarını değil güzel davranışlarını ön plana çıkarırız. Hiçbirini kınayıp eleştirmeyiz. Çünkü Resulullah Efendimiz (s.a.v) onlardan bahsederken; "Ashabımdan hiçbirini çekiştirmeyin" buyurmuştur.[2]

MUHACİR VE ENSARIN İLKLERİ

"Müfessirlerimize göre; ayet-i kerimede bahsedilen Muhacir ve ensarın ilkleri şunlardır: 1-İki kıble sahibi olanlar, yani hem Mescid-i Aksa'ya hem de Kabe'ye doğru namaz kılmanın nasib olduğu ilk Müslümanlar. 2-Bedir Savaşı'na katılanlar Müminler. 3-Rıdvan beyatında hazır bulunan Müminler. 4-Resulullah Efendimiz (s.a.v) zamanında yaşayan tüm Müslümanlar.

ASHAB-I KİRAM'IN EN FAZİLETLİLERİ

Ashab-ı Kiram'ın en faziletlileri şöyle sıralanmıştır: 1-İlk 4 Halife 2-Aşere-i Mübeşşere ( Cennetle müjdelenen 10 kişi) 3- Bedir savaşına katılanlar 4-Uhud savaşına katılanlar 5- Hudeybiye'de Rıdvan beyatına katılanlar

İLK MÜSLÜMANLAR

Şüphesiz ilk Müslüman Resulullah Efendimiz'dir. (s.a.v) Her ümmetin ilk Müslümanı kendi peygamberidir. Zümer 12. Ayet-i kerime'de şöyle buyrulur: "Bana müslümanların ilki olmam emrolundu."

Resulullah Efendimiz'e (s.a.v) inanan ilk Müslüman da şöyle sıralanmıştır: 1-Hz.Hatice (Kadınlardan ilk Müslüman) 2-Hz.Ebubekir (Yetişkin erkeklerden ilk Müslüman) 3-Hz.Ali (Çocuklardan ilk Müslüman) 4-Hz.Zeyd b. Harise (Azadlılardan ilk Müslüman) 5- Hz.Bilal-i Habeş-i (Kölelerden ilk Müslüman)

Bunlar muhacirlerden öne geçenlerdir. Hz.Hatice annemiz hicret öncesi vefat etmiştir.[3]

"BEN PEYGAMBERLERİN İLKİ DEĞİLİM"

Konunun burasında ilk peygamber kavramının geçtiği bir ayet-i kerime paylaşalım.

İbn Abbas'ın (r.a) rivayetine göre; Müslümanlar üzerindeki Mekkeli müşriklerin baskı ve işkencesi iyice şiddetlendiği bir dönemde Rasulullah Efendimiz (sav) gördüğü bir rüyasını ashabı ile paylaştı. Bu rüyaya göre Resulullah Efendimiz (s.a.v) hurmalık, ağaçlık ve sulak bir yere hicret etmektedir. Rüyanın tabirine göre; Müslümanlar yakında müşriklerin eziyetlerinden kurtulacaklardır. Müslümanlar için bu tabir müjde olur ve çok sevinirler. Ama bir süre geçip de hicret gerçekleşmeyince gelip: "Ey Allah'ın elçisi, rüyanda gördüğün yere ne zaman hicret edeceğiz?" diye sordular. Resulullah Efendimiz (sav) bu hususta kendisine bir emir gelmediği için sustu, cevap vermedi.

Bu olay üzerine Allah (c.c.) şu ayet-i kerimeyi indirdi: "De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım." [4]

RASULULLAH EFENDİMİZ'İN (s.a.v) KARDEŞLERİ

Rasulullah Efendimiz (s.a.v.) birgün Baki kabristanına geldiler ve şöyle selam verdiler: "Selam size ey mü'minler diyarının sakinleri! İnşallah bir gün biz de sizin yanınıza geleceğiz. Kardeşlerimizi görmemizi çok isterdim"

Ashab-ı kiram: "Biz sizin kardeşleriniz değil miyiz, ya Rasulullah?" diye sordular. Rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v.): "Sizler benim ashabımsınız, kardeşlerimiz henüz gelmemiş olanlardır" buyurdular.

Bunun üzerine ashab-ı kiram: "Ümmetinizden henüz gelmemiş olanları nasıl tanıyacaksınız, ey Allah'ın Rasulü?" diye sordular. Rasulullah (s.a.v) onlara: "Bir adamın alnı ve ayakları beyaz olan bir atı olduğunu düşünün. Adam bu atını, hepsi de simsiyah olan bir at sürüsü içinde tanıyamaz mı?" diye sordular.

Sahabe-i kiram: "Evet, tanır ey Allah'ın Rasulü!" cevabını verince Resulullah Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurdular: "İşte kardeşlerimiz de abdestten dolayı yüzleri nurlu, el ve ayakları parlak olarak geleceklerdir. Ben, önceden gidip Havuz'umun başında ikram etmek için onları bekleyeceğim. Dikkat edin! Birtakım kimseler yabancı devenin sürüden kovulup uzaklaştırıldığı gibi benim Havuz'umdan kovulacaklardır. Ben onlara «Buraya gelin!» diye sesleneceğim. Bana: «Onlar Sen'den sonra hallerini değiştirdiler." denilecek."[5]

BİZ DE MUHACİR VE ENSAR OLABİLİRİZ

Bize Resulullah Efendimiz'in (sav) ashabı olmak nasib olmadı. Ancak O'nun ümmetinden olma, 'O'nun kardeşleri olma şerefine ulaştık. Bu şerefe sahip çıkalım. Resulullah'a (s.a.v) ümmet ve kardeş olmanın gereğini yerine getirelim.

Bunun gereğini Resulullah Efendimiz (s.a.v) şu sözleriyle açıklamıştır: "Mekke fethinden sonra artık hicret yok; fakat Allah yolunda çalışmak ve niyet vardır. Allah yolunda mücadeleye çağırıldığınız zaman hemen katılın."[6]

Biz Muhacirlerden olamadık diye üzülmeyelim. Şu hadis-i şerife göre biz de muhacir olabiliriz: "Hakiki muhacir, Allah'ın yasakladığı şeylerden kaçan, onları terk eden kimsedir."[7]

Biz Ensar olamadık diye üzülmeyelim. Savaş vb sebeplerle ülkemize sığınan mültecilere sahip çıkar, yardımcı olursak biz de o sıfata sahip olabiliriz.

Çoğumuz Muhacir çocuğuyuz aslında. Örneğin benim dedelerim, Rus işgali üzerine Batum Acara bölgesinden göç edip Türkiye'ye gelmişler. Kimimiz Bosna muhaciriyiz, kimimiz Kosova muhaciri, kimimiz Balkan muhaciri, kimimiz Kırım muhaciri, kimimiz kafkasya muhaciri... Anadolu ensar olmuş bize.

Bugün, bir zamanlar dedelerinin de muhacir olduğunu unutup, çeşitli gerekçe ve bahanelerle ensar olabilme şerefinden mahrum kalanlara şu ayet-i kerimeyi hatırlatalım:

"Daha önceden burayı yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir."[8]

HÜLASA: Türkçemizde tabi olmak diye bir deyim var. Eğer, Allah'ın kitabına ve elçisinin sünnetine tabi olursak, biz de tabiinden sayılırız. Böylece ayet-i kerimenin müjdesine ulaşırız inşallah!