"Sonra şöyle dedi: Oğullarım! Şehre hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar." (YUSUF 67)

HZ.YAKUP VE ÇOCUKLARI: "Oğullarım şehre bir kapıdan girmeyin. Ayrı ayrı kapılardan girin" Bu uyarıyı çocuklarına yapan Hz.Yakup'tur. Hz.Yakup'un çocuklarının gittiği bu şehir, bir Mısır şehridir. Şehrin etrafı surlarla çevrilidir. Bu surlarda, şehre giriş yapabilmek için birçok kapı mevcuttur. Kapıları askerler kontrol etmektedir.

Yaşanan kuraklık ve afetler sebebiyle şehirde olağanüstü hal ilan edilmişti. Kalabalık bir halde şehre girmek dikkat çekebilirdi. 11 kardeşin birlikteliği nazar ve hasete yol açabilirdi. Birlikte hareket etmeleri, adli bir kontrol ve soruşturmaya sebep olabilirdi. Tüm ihtimalleri düşünen Hz.Yakup oğullarını uyardı.

ÖNCE TEDBİR: "Oğullarım şehre bir kapıdan girmeyin." Çok sevdiği oğlu Hz.Yusuf'u kaybeden Hz.Yakup, bu uyarıyı tedbir amaçlı yapmıştır. Hz.Yakup, Yz. Yusuf gibi oğlu Bünyamin'in başına da bir hal gelmesinden çekinmektedir. Bu yaralı bir babanın önsezgisi ve tecrübesidir. En önemlisi de O, Allah'tan gelen bir ilme sahipti. Bu uyarının hikmetini en iyi yine kendisi bilirdi.

İnsan çekinir. İnsan tedbir alır. Ancak Allah'ın dediği olur. Bu sebeple oğullarını uyaran Hz.Yakup, uyarısının sonunda bu gerçeğe dikkat çeker: "Ama Allah'tan gelecek hiçbir şeyi sizden savamam. Hüküm Allah'tan başkasının değildir. Onun için ben yalnız O'na dayandım. Tevekkül edenler yalnız O'na dayansınlar."

İşte bu gerçek tevekküldür. İşte kadere imanın aslı budur. İnsan üzerine düşeni yapar sonra da Allah'tan yardım ister. Allah'ın hükmüne razı olur.

NAZAR DEĞMESİN!: İbn-i Abbas'ın (r.a) bu konudaki açıklaması şöyledir: "Hz. Ya'kub'un oğullan, Mısır'a gitmeyi kararlaştırıp o da nazar değeceğin­den korktuğundan, onlara Mısır'a tek bir kapıdan girmemelerini emretti. Zira Hz.Yakub'un (a.s) oğullan kalabalık olmaları, heybetleri ve temiz tayafetleriye dikkatleri çeken kimselerdi. Mı­sır'ın o sırada dört kapısı vardı. Onbir kişinin tek bir adamın çocukları olduk­larından dolayı onlara nazar değeceğinden korktu. Oğullan İse yakışıklı, mü­kemmel ve güçlü, kuvvetli kişilerdi."[1]

"Tek kapıdan girmeyin."Bu mesaj hepimize... Mesleğinizde, memuriyetinizde, çevrenizde, gereksiz yere dikkat çekmeyin. Nazar değmesin. Yani insanların dikkatini çektiğiniz için başınıza kötü bir şey gelmesin. Öyle ya insan bu; iyisi var, kötüsü var...

Tefsirlerimiz bu ayet-i kerime'de nazar konusuna dikkat çekmişlerdir. Nazar konusu önemli ve özel bir konu... Nazar konusu haktır. İnsana tesiri mümkündür. Denmiştir ki: "Nazar kişiyi kabre, deveyi kazana sokar."[2]

NAZAR NEDİR? Sözlükte "bakmak, görmek; düşünmek" anlamındaki nazar kelimesi Türkçe'de "beğenilen bir şeye kıskançlıkla bakmak ve zarar verecek şekilde onu etkilemek" manasında kullanılıyor. Nazara göz değmesi de deniyor. Gözler, güneş gibi ışınlar yayar. Güneş ışınlarına fazla maruz kalan durgun suyun zarar görmesi gibi, kötü bakışlara maruz kalan insan da zarar görür. Bu yaklaşıma göre insan bedeninin çoğunu oluşturan suyumuz da nazar sebebiyle zarar görmekte ve ölçüsü bozulmakta. Bu bozulmada hastalık ve rahatsızlığa yola açmakta.[3]

Nazar konusunda burada çok ayrıntıya girmeyeceğiz. Şu hadis-i şerifleri paylaşmakla yetineceğiz: Ebu Zer (r.a) rivayet ediyor: Rasulullah Efendimiz (sav) buyurdu ki: "Şüphesiz ki, nazar kişiyi, tırmanmış olduğu yüksekçe bir dağdan yuvarlanmış gibi -Allah'ın izni ile- yere yıkar."[4]

Resulullah Efendimiz (s.a.v) şu duasında nazardan da Allah'a (c.c.) sığınmıştır: "Herbir şeytandan, öldürücü, zehirli herbir haşereden ve insanı çıldırtan herbir nazardan Allah'a sığınırım"[5] (DEVAM EDECEK İNŞALLAH!)


[1] Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberi, Taberi Tefsiri(İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami'l-Kur'an

[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü't-Tefasir) (İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami'l-Kur'an

[3] E. S. McCartney, "Praise and Dispraise in Folklore", s. 11; Coss, s. 182; Schoeck, s. 194

[4] Müsned, V, l469

[5] Buhari, Enbiya 10; Ebu Davud, Sünne 20; Tirmizi, Tıb 18; İbn Mace, Tıb 36; Müsned, I, 236, 270.