NAZARIN İLACI: Muhammed b. Ebi Umame b. Sehl b. Huneyf nazarla ilgili şunu anlatmıştır: "Babamdan dinledim. Babam Sehl b. Huneyf Me­dine'deki el-Harrar suyu ile yıkandı. Üzerindeki bir cübbeyi çıkartmıştı. Amir b. Rabta da ona bakıyordu. Babam beyaz tenli ve güzel birisi idi. Amir b. Rabia ona dedi ki: "Ben senin gibisini görmedim, bakire bir kızın teni da­hi böyle değil." O an babamı olduğu yerde şiddetli bir karın ağrısı tuttu. Rasulullah'a (sav) gidilerek Sehl'in karnının ağrıdığı ve kıvrandığı haber verildi. Rasulullah (sav) hastanın yanına vardı. Rahatsızlığını sordu. Sehl Amir'in kendisi hakkında söylediklerini analtınca, Rasulullah (sav.) şöyle buyurdu: "Sizden bir kimse ne diye kardeşini öldürmeye kalkı­şıyor? Niçin barekallah demedin? Şüphesiz nazar haktır. Haydi, bunun için kalk abdest al." Amir kalktı, abdest aldı. Abdest suyu bir leğene toplandı. O abdest suyu Sehl'in üzerine döküldü ve O kendine geldi. Rasulullah (sav) ile birlik­te hiçbir rahatsızlığı olmadan yola koyuldu."[1]

Nazarla ilgili Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) hakkında da bir rivayet vardır: O bir gün bineğine bindi. Bir kadın O'na nazar ederek övdü. Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) o an rahatsızlandı. Eve vardığında bayılıp yere düştü. Hasta ziyaretine gelenler, Kadının nazarı ve söyledikleri hakkında bilgi verdiler. Bunun üzerine Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a) kadına haber gönderdi ve nazara karşı ne yapması gerektiğini öğretti. Kadının abdest alıp gönderdiği suyla şifa buldu.[2]

Şüphesiz, Bakara suresi 102. ayet-i kerime'de buyrulduğu gibi: "Allah'ın izni olmadıkça, onunla hiçbir kimseye zarar verebilecek değillerdi." Ancak tüm bu rivayetlerin toplamından anlıyoruz ki: Allah (c.c.) bazı gözleri ve bakışları, insan sağlığına zarar verebilecek ışınlarla donatmıştır. Nazara karşı ilaçlardan biri: Maşallah, Barekallah demektir.[3]

ALLAH'IN DİLEDİĞİ OLUR: Peki, Hz.Yakub'un bu uyarısı sonrasında ne oldu? Cevap için yine ayet-i kerimeye bakalım: "Babalarının kendilerine emrettiği yerden, çeşitli kapılardan, girdiklerinde onun emrini yerine getirmiş oldular. Fakat bu tedbir Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı."[4]

Bu gelenler, Hz.Yusuf'u babalarından kıskanıp kuyuya atan ve öldürmeye çalışan kardeşleri idi. Yardım istemeye geldikleri Mısır Azizi'nin, kardeşleri Yusuf olduğunu bilmiyorlardı. Hz.Yusuf, insan tacirleri tarafından kuyudan çıkarılmış, Mısır azizine köle olarak satılmış, gelişen olaylar sonucunda yıllar sonra Mısır'a yönetici olmuştu. O'na düşman olan kardeşlerinin, bunların hiçbirinden haberi yoktu. İlk gelişlerinde onları tanımış olan Hz.Yusuf'un, öz kardeşi Bünyamin'i onların elinden alıp yanında alıkoyacağından da haberleri yoktu.

Hz.Yakup, oğlu Yusuf'tan sonra Bünyamin'i de kaybetmek istemiyordu. Tedbir ve tedirginliği Hz.Yusuf'tan kalan acıların sonucu idi. Hz.Yakup son bir ayrılık ve acı daha yaşayacak. Kardeşler tedbir alıp şehre girmelerine rağmen, Bünyamin'i Yusuf gibi Mısır'a kaptıracaklardı. "Yusuf'un yanına girdiklerinde, kardeşini bağrına bastı ve: "Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme" dedi."[5]

Bu son ayrılık, Hz.Yakup'a Hz.Yusuf'u geri getirecekti. Tedbir kuldan takdir Allah'tan... K.Kerim'de Yusuf Suresi'nde bu örnek hayat hikayesinin tamamı yer almaktadır.

HÜLASA: İş ve girişimlerimizde, önce tedbir alacağız Can! Şartları ve sosyal hayatı dikkate alacağız. Nazara gelmeyeceğiz, yani... Sonra da işimizin gereğini yapacağız.

İşinin gereğini yapan, işini güzel yapan Müslümanın, her zaman ve durumda ölçüsü şudur: Çalışmak bizden muvaffakiyet Allah'tandır.


[1] Buhari, Tıb 36; Müslim, Seldin 41; İbn Mace, Tıfa 32; Muvatia, Ayn 1, 2; Müsned, III, 486-487.

[2] İbnu'1-Esir, en-Nikaye, V, 265

[3] İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami'l-Kur'an

[4] Yusuf Suresi 8

[5] Yusuf Suresi 69. ayet-i kerime