"Bedir'de savaşan 2 tarafta sizin için dersler vardır. Bir taraf, Allah yolunda savaşıyordu. Diğer taraf; inkar edenlerin tarafı idi... Onlar karşı tarafı kendilerinin iki katı görüyorlardı. Allah dilediğini yardımı ile destekler. Bunda, gerçekten görenler için bir ders vardır." (AL-İ İMRAN 13)

Ayet-i Kerime Bedir savaşı ile ilgilidir. Bedir savaşında iki taraf vardı: Medine'den gelen İslam ordusu ve Mekke'den gelen Müşrik ordusu.Bir taraf Allah yolunda savaşıyordu, diğer taraf Şeytanlık yolunda...

Putperest ordusu, sayı ve silah bakımından İslam ordusunundan fazla idi. Ancak İslam ordusu manevi güç bakımından kat kat üstündü. Allah(c.c.) yardımıyla Müminleri, Müşrik ordusu karşısında 2 kat daha güçlü gösteriyordu.

Sayı, silah, güç hepsi bahane... Allah'ın istediği olur. Zafer sayı ve silah çokluğu ile elde edilmez. Maddi güç herşey demek değildir. Zafer Allah'ındır. Allah'ın yardım ettiğini hiçbir güç mağlup edemez.Bedir savaşı sonrası Uhud savaşında da aynı tablo vardı. Uhud savaşındaki taraflardan bahseden Ayet-i Kerimeler mealen şöyledir: "Uhud'da sizden iki grup korkmaya başlamıştı. Halbuki Onların yardımcısı Allah'tı. İnananlar yalnızca Allah'a güvenip sığınsınlar." (AL-İ İMRAN 122)

Uhud'da İslam ordusu karşısında yine Müşrik ordusu sayı ve silah bakımından daha güçlü gözüküyordu. Öyleki savaş öncesi İslam Ordusu içersinde yer alan iki kabile, bu durumdan dolayı korkmaya başlamışlardı.

Korkaklık gösterip neredeyse savaş meydanından geri dönüp gideceklerdi. Rivayetlere göre bu iki kabile Selemeoğullan ile Hariseoğulları idi .

Uhud'da Rasulullah Efendimiz'in (s.a.v.) ordusu 1000 kişilik idi. Müşrik ordusu 3000 kişiden oluşuyordu. Savaş meydanına geldiklerinde İslam ordusu içersinde yer alan Münafıkların başı Ab­dullah b. Übeyy, "Niçin boşyere canlarımızı ve çocuklarımızı öldürelim?" diyerek, kendisine uyan 300 kişi ile savaş meydanını terk etmişti. 1000 askerden geriye kalan 700 askerdi. 3 bin kişi karşısında sayı ve silah gücü iyice azalmıştı.

Medine halkından olan Selemeoğullan ile Hariseoğulları da bu olumsuz gelişmeden etkilenerek savaşıp savaşmama konusunda şüpheye düşmüştü. Fakat Allah'ın lütfuyla nefislerine uymadılar ve Resulullah Efendimizin(s.a.v) yanında savaşmayı tercih ettiler.

Savaş meydanını terk edip gidenlerle ilgili Ayet-i Kerime de mealen şöyledir: "İki ordunun karşılaştığı gün, içinizden ayrılıp gidenler var ya, İşte Şeytan, bazı yaptıkları hatalar yüzünden, onları yoldan çıkarmak istemişti. Allah, yine de onları bağışladı. Çünkü Allah, çok bağışlayandır, çok hoş davranandır." (AL-İ İMRAN 155)

Uhud savaşında, ganimet derdine düşüp Resulullah Efendimiz'e (s.a.v) itaatsizlik gösterenler olduğu için neticede arzulanan sonuç elde edilemedi. Düşmana öldürücü darbe vurulamadığı gibi çok sayıda şehit verildi. Kimine göre bu sonuç felaket idi.

Bu konuyla ilgili Ayet-i Kerime meaşen şöyledir: "Uhud'da başınıza bir felaket gelince şaşırıyor musunuz? Oysa Siz bu felaketin iki katını Bedir'de o düşmanlarınızın başına getirmiştiniz. Dediniz ki; Bu neden böyle oldu? De ki: O, kendi kusurunuzdandır. Şüphesiz Allah'ın her şeye gücü yeter." (AL-İ İMRAN 165)

"İki ordunun karşılaştığı gün, başınıza gelenler, ancak Allah'ın izniyle olmuştur. Böylece Allah, inananları ortaya çıkarmıştır. Böylece Allah, ikiyüzlü olanları da ortaya çıkarmıştır." (AL-İ İMRAN 166, 167)

Uhud'da 70 şehidimiz vardı. Bedir'de müşriklerden 70 kişi öldürülmüş 70 kişi de esir alınmıştı. Bedir'de düşmana 2 kat hezimet yaşatılmıştı. Müminin hayatında Bedir de vardır. Uhud da vardır. İki durumda Allah'ın birer imtihanıdır.