Öğrencilerimizle kitap tanıtımları yapmaya devam ediyoruz. Onların bir yazar edasıyla sahnedeki masanın ardında mikrofon başında hitap etmelerine bayılıyorum. Toplum karşısında konuşabilme yeteneklerini fark ettikçe mest oluyorum. Bazen onlardan ne de çok şey öğreniyorum. Okumadığım kitaplar hakkında sorularıma cevap vererek beni aydınlatmalarına ne demeli bilemiyorum.
Ancak her şeye rağmen bir yerlerde, bir şeylerin eksik olduğu hissinden kurtulamıyorum. Her şey ne kadar güzel de olsa ruhumun tatmin olmayan bir tarafı var.
Sanırım onu da keşfettim.
Bir kitapla nasıl bir bağlantı kurmalıyız, onunla ilişkimiz hangi niyet üzerine oturmalı? Ameller niyetlere göredir, herkese niyetinin karşılığı vardır" prensibi gereği derin niyetlerimizi kontrol etmeliyiz.
Mesele anlaşılsın diye şöyle bir misal vermek isterim. Bir delikanlı bir şekilde birlikte olduğu kız arkadaşından hoşlanıyordur, hadi daha açık söyleyelim aşık olmuştur. Ancak kızcağız da o delikanlıya acıdığı için yardım ediyordur. Günün birinde delikanlı niyetini açıklar ve kızcağızın ağzı açık kalır. Şaşırır ve teklifi kabul edemeyeceğini belirtir. Sadece arkadaş olduklarını ve yardım etmesi gerektiği için böyle davrandığını açıklar. Yıkılma sırası delikanlıya gelmiştir.
İlişkilerin kurgusu aynı niyet üzerine değildir. Neye niyet neye kısmet derler ya; işte vaziyet aynen bu.
Yazar kitabı niçin yazmıştır? Kitabın konusu nedir, yazar hangi mesajı vermektedir. Konusu ve teması nedir bu kitabın?
Şimdi elimizde bir kitap alalım... Yazarı insan olmayan bir kitap olsun bu... Mukavva kapağını kaldırdık ve biri iki yaprağını çevirdik şimdi. İçinde hiçbir şüphe olmayan sorumluluk sahibi insanlara hidayet yolunu gösteren bir kitaptır bu.
Her kitabın bir önsözü bir de arka kapağında fragmanvari tanıtım cümleleri yer alır. Esaslı okuyucular buradan başlarlar kitabı tanımaya. Yazarla aynı niyet üzerinde olan okuyucu kitapla ilişkisini doğru bir zeminde kurmuş olur. Aynı frekansta ise ses alabilir, gönül bağı kurabilirler.
Okuduğumuz bu kitabın kahramanları çok iyi ve çok kötülerden oluşuyor. "Ben, sizin en büyük rabbiniz değil miyim?" diyen kibirli ve gururlularla, "ben de öldürür ve diriltirim" diyerek esirlerinden birini öldüren ve diğerini serbest bırakan haddini bilmez kahramanlar bir safta durur bu kitapta. Onların karşısında en güçlü ve karizmatik duruşlarıyla Maşuku için her şeyden vazgeçen, sadece ona inanan ve güvenen insanlara insanlığı öğreten tertemiz insanlar durur.
Bunların birinde Mısır saraylarında iffetini ve namusunu koruyan Yusuf görürüz, gözümüz biraz kaydırdığımızda ailesinden bazılarını gemisine alamayan gözü yaşlı Nuh (as) görürüz. Hemen ardında ahlaksızlığın zirvesine konaklayan, insan yaratılışına nankörlük ederek kadınları bırakıp erkeklere yaklaşan ve onlara nikah yoluyla kızlarını verebileceğini söyleyen Lut (as) çabasını fark ederiz. Beri tarafta söz verdiği için oğlu İsmail (as) ve Onun boynuna Rabbi emretti diye keskin bıçağı sürten İbrahim (as) okuyoruz.
Havarilerine nasihatler eden, tertemiz annesi Meryem'e hürmet etmekle emredilen bir İsa (as) ile Onun teyze oğlu Yahya (as) başının kesildiğini görebiliyoruz bu kitapta.
İnsanlığın en ulvi yönü ile en süfli (-düşük/aşağılık) yönünü bazen Medyen'de, bazen Semud'da, bazen Mekke'de, bazen Mısır'da, Eyke'de, Antakya'da bazen bazen Urfa semalarında seyretmek mümkün.
Bu kitapta zaman dünyanın hemen soğumasından sonra Adem babamızın yaratılması, meleklerle isimler üzerinden ilk yarış, İblis'in ipliğinin Pazar çıkmasının ve kıyamete dek sürecek bir savaşın başlaması ve okuyanı da dinleyeni de herkesi gelecekle ilgili noktalarda etkileyen bir kitaptır bu.
Bir sonraki yazında da devam edelim inşallah...
.