Derneğin kütüphanesindeki raflarda gördüğü bu kitabı bir çırpıda okumak geçerdi içinden. Günler tesbih tanesi gibi birbirinin ardına düzüldü ve tatil denilen hoş günler geldi. O kitapla bir daha karşılaştığında okuma imkanı bulacağına inancı tamdı bu sefer.

Sosyal sorumluluk duygusunun yüreğini sarıp sarmaladığı günden beri Kur'an'daki helak olmuş kavimleri düşünürdü. Ad Kavmini, Semud Kavmini, Firavun ve askerlerini detaylıca okumuştu mazide. İçinde yaşadığı toplumun haliyle o milletlerin bazı hallerinin birbirine denk düşmesi de onu korkuturdu zaman zaman...

"Kur'anda Toplumsal Çöküş" isimli kitabın "içindekiler" bölümünü okumadan önce "Halen akademik çalışmalarını Dicle üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde sürdürmektedir" diye biten bir paragraflık biyografisini okuduğu yazarın ismi Ejder Okumuş idi.

Akademik bir eser olduğunu kitabın dilinden ve dipnotların çokluğundan anladı. Onca bilgileri okumak yerine konunun özüne inmek istedi. "Kur'an ve Toplum" bölümünden üç beş sayfa okudu.

"Kur'an ayetlerine bakıldığında toplumun bireyden bağımsız ele alınmadığı, bireylerden oluşmuş bir birlik olarak ele alındığını görülür. Zira toplumu şekillendiren ve yönlendiren bireyler olmaktadır." Bu satırları okuduğunda eline geçirdiği mavi renkli bir kalemle satırların altını düzgünce çizdi ve yanına "mühim"dir kelimesini düştü.

"Kur'an'a göre insanın kendi iradesinin payı olmaksızın, içinden doğduğu çevre gerçeğinden önce, evrensel nitelikli bir "fıtrat" gerçeği vardır. Bireyin, hangi toplumun, hangi ırkın, hangi sınıfın üyesi olarak doğarsa doğsun, içinde bulunduğu sosyal çevreyi ıslah etmekle yükümlü olması başka türlü izah edilemez." Bu açıklamayı da beğendi okuyan adam. Çünkü "toplum mu, birey mi?" gibi bir tartışmanın kısır döngüsünden çıkmak isterdi.

Fıtrat, insana vurulmuş İlahi mühürdür. Bu dünyada insanı doğru yoldan çıkaracak bunca kötülük varken onu/insanı doğru yola ulaştıracak şey işte bu mühürdür. İnsanın hakka, hakikate, doğruya olan susamışlığının altında fıtrat yatmakta olduğunu düşünmüştü.

"Kur'an'da Beden Dili" isimli kitabı okurken karşılaştığı o mükemmel cümleyi hatırladı. "Beden dili, yalan söylemez." Fıtratı bozulmamış ise yalan söylerken sesinin tınısında bir gevşeme, vücudunun farklı noktalarında sıra dışı gelişmeler olur insanın. Belki kendisini bir yalana inandırmış olanlar bundan istisna edilebilir.

Birey-toplum bağlantısı Kur'an'daki bir örnekle gözler önüne serilmiş ilerleyen sayfalarda. Semud Kavminin kıssası ki Hz. Salih'e mucize olarak verilen deveyi kesen üç beş insanın cezası o kavmin/toplumun hepsine verilmiştir.

Aslında en çok merak ettiği üçüncü bölümdeki ana başlıktı: "Kur'an'da Toplumsal Çöküşün Nedenleri" Birçoğunun anıldığı Kur'an'da her bir kavmin helak edilişinde benzer veya farklı nedenleri olacaktı elbette. Bu nedenler yan başlıklar artında sıralanmıştı. Yazısı bitince heyecanla okuyacağı bölümler şunlardı.

İtikadi nedenler başlığı altında; şirk, küfür, yalan; fısk, kibirlenme ve alay etme ile atacılık... Ahlaki nedenler başlığı altında; günahlar, haddi aşama, fitne ve fesad, bencillik, ihtilaf ve tefrika... Siyasi nedenler; zulüm, kötülüğü yaygınlaştırma ve fesad, yönetici seçkinlere mutlak itaat... Sosyo-ekonomik nedenler son madde olarak verilmiş ve altında şunlar sıralanmış: nankörlük, zenginlik ve maddi refah, israf ve ticari ilişkilerde adaletsizlik...

Bu maddeleri, mealini okuduğu Kur'an'da helak olan kavimlerin üzerinde tek tek görecekti elindeki kitabı okuduğunda. Lakin bunları bilmek işin yarısı, toplumsal sorumluluğu üst düzeyde hisseden biri olarak kıyıda köşede bir helak edici neden fark ettiğinde derin endişe duyacaktı.

Yapması gereken ya eliyle düzeltmek ya diliyle düzeltmek ya da kalbiyle buğz etmek/kızmak olacaktı. "Adam aldırmada geç git diyeme aldırırım" dizesini kendisine prensip etmek ve o ruh yüceliğine sahip olmak kolay olmamalıydı. Toplumun çöküşünü seyredecek kadar aciz ve beceriksiz değildi.

"Kalk ve uyar" emr-i ilahisine kulak verecek; insanları, neslini ve kendisini, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennemden koruyacaktı.