"Sağ ve sol beyin farklı düşünse de ortalarında yer alan korpus kallozum ikisini birbirine bağlar.

Bu korpuz kallozum kadınlarda erkeklere oranla daha kalın imiş ve bu yüzden kadınlar bir işi yaparken başka işlerle de uğraşabilirler.

Erkekler böyle değildir sadece tek kişi odaklanabilirler...." cümlesinin de altını çizmişim.

Tabii onlarca satırın altını çizip yanlarına yıldız işareti koyduktan sonra kitabı kaldırıp kıyıya koyacağım fakat aklımda kalması gereken önemli şeylerden biri de zeka, ego ve şeytan (nefis) bir takım yani aynı tarafın müttefik elemanları iken akıl, vicdan ve ruh bir diğer takımı oluşturur.

Zeka, şeytanidir; akıl, rahmanidir" ifadesini de işaretlemişim.

Bir de aklıma geldi. Kitabın hangi sayfasında okuduğunu bilmiyorum ama "uyurken kapkaranlık bir odada uyumak faydalıdır.

Cep telefonlarından, bilgisayardan, uzakta uyumak kaliteli uykuyu sağlar."

"Modern bilimleri bilmeyen bir insan Kur'an ayetlerini yorumlayamaz..." cümlesinden sonra düşündüm ki bilim, Kur'an ayetlerini destekleyen ve birçok insanın kabul ettiği yöntemlerle ayetlerin doğruluğuna şahitlik eden bir unsurdur.

Kabul ettim.

Kitabı okurken hoşuma gitmeyen cümleden bir tanesi de "bin yıldır bilim adına bir şey üretemeyen Müslüman topluluklar hakkında genel kanaatinin olumsuz olduğunu vurgulaması.

İbn-i Sinalar, Farabilerden sonra bilim alanında böyle belirgin özellikleri olan adamlarımız yok." Batının kabul ettiği adamlar yetiştiremediğimiz konusunda ısrarcı. Batılı bilim adamlarını da biraz fazla övücü geldi bana...

Üstad İsmail Hakkı Aydın, Türkiye'de yapılan bilimsel araştırmaların değerlendirilmesi ile alakalı önerileri de söz konusu. Diyanet İşleri Başkanlığına, Devlet yetkililerine teklifleri olduğu gibi Üniversitelere, Milli Eğitim Bakanlığı'na ön açıcı fikirler de sunuyor.

Beyin cerrahı olan İsmail Hakkı kendi alanında yeni buluşlar yapmış, mükemmel talebeler yetiştirmiş biri olarak kurduğu şu cümle benim için önemli. "Bir kafa hayatımızdan dini çıkarma peşinde, bir kafa da dinimizden hayatı çıkarma peşinde. İkisi de yobazlık, değişen bir şey yok..." diyor ve hayatla dinin etle tırnak gibi ayrılmazlığına işaret ediyor.

Bazı noktalardaki değerlendirme cümlelerini, yüksek heyecanına bağlayabiliriz.

Lakin kitabı okuyanlar, dost meclislerinde arkadaşlarını şaşırtacak bilgileri de paylaşacaktır. En azından bu işin mürekkebini yalamış tozunu yutmuş bir tecrübeden bir şeyler kapmak onları değerli kılacaktır.

Kendi adıma üzüldüğüm nokta şurası, yarım asır sonra böyle değerli bir insanı tanıyor olmak. "Keşke daha önce tanısaymışım" demeyeceğim çünkü daha önce de çok değerli insanları tanıyarak hayatımı değerlendirmeye çalıştığımı biliyorum.

AHMET TAŞTAN