Aslında bir kitabın ismi, Nazan Bekiroğlu'nun kitabı... Çok sık kitap okuma serüvenimin nadide eserlerinden biridir bu. Daha önce de yazarın kitaplarını okumuş ve sizlerle paylaşmıştım düşüncelerimi.

İnsan yaşlanınca nasıl ki aynı yolları kullanıyor, benzer şeyleri düşünüyor; farklılığa uzak düşüyorsa biz de yolun yarısını açmış biri olarak o havaya büründük sanıyorum. Nazan Bekiroğlu okumak bir edebiyat öğretmeni için çok keyifli bir şey. Çünkü insanı zenginleştiriyor, insanın üzerine yeni bir insan daha, insanın kendi içinden çıkararak, koyuyor gibi geliyor bana.

Her zaman o farklı, derin, ince düşüncelerinin güzel nadide, nazik anlatımını hissettiğim bir kitap okumuş oldum. "Neler var?" diye sormayın. "Kelime Defteri" bir kitap, edebiyat üzerine yazılmış denemeler içeren.

Ne kaldı ondan geriye ben de?

Kitabın içindekiler sayfasını açıp aklımda kalanlardan bazılarını paylaşabilirim. Mesela "Tüyap'ta okur olmak" ya da "Tüyap'ta yazar masanın arkasında olmak" başlıklı yazısında her sene kitap fuarında gördüğümüz yazar ve okur izlenimlerini paylaşmış. Sonra yeni bir isim keşfettim kıta büyüklüğünde; "Hacı Zeynelabidin Tagiyev" isminde, okuma yazması olmayan ummi ama bir o kadar da cömert insan... Fakirliği görmüş, zenginliği tatmış, fakir düşmüş bir insan evladı.

Sonra bir öğretmen olarak Nazan Hoca sınav kağıtlarını okurken Ömer Hayyam ile alakalı öğrencisinin yazmış olduğu ve unutulmasından endişe ettiği müthiş cevabı satırların arasına kaydettiği ilginç cümleleri kaydetmiş.

Ardından Mavi, Kırmızı, Siyah, Beyaz gibi renklerin hangi anlamları barındırdığını, neler çağrıştırdığını geniş kültür yelpazesi üzerinden anlatmış. "Köprü" üzerine düşünmüş kelimeler oluşturmuş, düşünce yoğunluğu ile biçimlenmiş.

"Gyges'in Yüzüğü Olarak İnternet" yazısını çok beğendim. Hatta öğrencilerime de okudum sınıfın ortasında. O yazının sonunda harika bir cümle dikkatimi çekti. Zaten dikkatimi çeksin diye oraya not etmiş, vecize mahiyetinde bir cümle: "Alemlerin Rabbi olan Allah, sanal alemin da Rabbidir." Berat Demirci'den alıntı yaptığı bu cümlede "iç ahlakla dış ahlak arasındaki mesafenin büyümesi, ahlaksızlığın ta kendisidir" gibi mükemmel bir cümlenin ardından söylenmiş okunmaya değer. İnsanı ürperten bir yazıydı.

Büyük yazarların bilgisayar olmadan nasıl yazı yazdıklarını düşündüren bir yazı... Hattın Kağıdı, Hattatın Kalemi, Mürekkep Lekesi" gibi başlıklar altında yazı, kalem, kağıt üzerinde düşüncelerin döndürüp durduğu anlam girdabı.

Sonra yazar ve eser başlığında kendsinin okuduğu kitapları tanıtım yazıları; Dostoyevski, Çehov, Gorki, Madame Bovary, Alfred de Musset, Robinson, Fuzuli, Ahmet Mithat Efendi Nigar Hanım, Akif, Haşim, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Yakup Kadri gibi yazarların eserleri üzerinden kanaatlerini ve kahramanlarını anlattığı dokunuşları içeren yazılar...

Divan şiirinin başyapıtlarından kasidedeki "Fahriye Geleneği" dikkat çekici bir bölümündü. Gelenekte mütevaziliği ön plana çıkaran Divan edebiyatında bu kendini övme, egosunu ön tarafa çıkarma işinin arkasındaki derin düşünceleri hoş bir anlayış üzerine otutturma çabası...

Bir sonraki bölümde; Metin Olarak Film başlığında "Ne İçin Film Seyrediyoruz?" dedikten sonra kendisinin zenginleştiren bazı klasik filmler üzerinde kanaatlerini belirtmiş, yazarımız Nazan Bekiroğlu. Benim de seyretmiş olduğum "Savaş Tanrısı" filminden kesitlerin anlatıldığı yorumları gözler önüne serildiği bir tutam film değerlendirme yazıları.

"Dostoyevski Bugün Yaşasaydı Ne Yazardı?" denemesi ile başlayıp "Ayna" metaforu, akıl ölçeğinde eleştiri, Şairin Zamanı ve Şairin Dili, Duygu ve Düşüncelerin Dili başlıkları altında O zarif, o ince, o nazik anlatımıyla Nazan Bekiroğlu'nun kitabı herkesin okumaya değebileceği bir kitap olmaktan uzakta bir yerde durmaktadır, çünkü erbabı anlar böyle mevzuları... Erbabı sever böyle şeyleri...Karnı tok olanlara hitap etmiş ya da sanat severlere söylemiş diyelim de insanların kafasında bir şeyler karışsın. Belki kimin meraktan okur belki de kimi kızdığından okur... Orası benim bileceğim iş değil.