Her zaman olduğu gibi son zamanlarda ülkemiz insanlarının rızkıyla daha çokça oynanır oldu. Öğretmenliğimin ilk yıllarında muhalefette olan bir parti lideri vatandaşa iki anahtar vadetmişti. Halk da bu vade inanarak iki anahtar vadeden lidere iktidar anahtarını teslim etmişti. O yıllarda ki Türkiye ile şimdiki Türkiye'yi karşılaştırmak yanlış olur diye düşünüyorum çünkü o yıllarda vesayet yönetimi her iktidarın boynunda Demokles' in Kılıcı gibi asılı durmaktaydı. Vesayet yönetimini kendilerine görev kabul eden gerek dış güçlerle işbirliği yapan işbirlikçiler gerek askerler gerek hukukçular gerek iş insanları gerekse sözüne itaat edilen bürokratlar iktidarı her halükarda eleştirir ve rahat bir düzen içinde çalışmalarını engellemeye çalışırlardı, buna bir de dış faktörler eklenince o da ayrı bir cabası olurdu. O yıllardan bu yıllara çok şeyler değişti, tabiri caizse ülkenin tüm yapısal kimyası değişti. Parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemine geçildi. Bu iki sisteminde kendine göre iyi yanları olduğu gibi olumsuz yanları da var.

Parlamenter sistemde hükümet aylarca kurulamaz, otellerde milletvekili transfer borsası kurulurdu. Bu borsa, sistemin işlerliği açısından kendini bu işlere angaje edenler açısından insanlığın yüzkarası olmuştu. Rüşvet alıp iş yapan bürokrat ile bir ikbal karşılığı partisinden istifa edip diğer partiye geçmenin arasında ne fark var? İkisinde de rüşvet var, bürokrat yapınca yakalanırsa hapse gider, siyasetçi yaparsa bakan olur. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde milletvekili borsası kurulmadan hükümet doğrudan Cumhurbaşkanının başkanlığında hemen kuruluyor, bu sistemin en önemli üstün yanı, buna rağmen sistemin bir takım iyileştirilmesi gereken yanları var. Cumhurbaşkanın hem Cumhurbaşkanı hem de bir partinin genel başkanı olması en büyük handikap. Cumhurbaşkanının hem genel başkan hem Cumhurbaşkanı olması diğer partilerin genel başkanları için haksız rekabetin kapısını aralamakta. Bir partinin genel başkanı iktidar partisinin genel başkanını eleştirmek istediği zaman doğrudan Cumhurbaşkanını eleştirmiş oluyor ki bu Cumhurbaşkanlığı makamının kaldırabileceği bir yaklaşım olamaz. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde genel başkanın Cumhurbaşkanı olması halinde bu bize meşhur 'Devekuşu' masalını çağrıştırmakta.

Ülkemiz mevcut sistem içinde mevzuatlarda yapılan değişikliklerle vesayet yönetimine kaynaklık edebilecek her türlü oluşumların ortadan kaldırılması için gerekli alt yapı çalışmalarını tamamladı. Bu sistemin halk nezdinde kabul edilebilirliğini artırdı ancak sistemin kendi içinde fırsatları olduğu gibi tehditleri de beraberinde getiriyor. Fırsat olarak hükümetin çabuk kurulması bir avantaj, bakan olanların halktan olur almadan o makamları işgal etmesi siyasi iktidar için bir tehdittir. Hiç ter dökerek halkın teveccühünü kazanıp bakan olan biri ile her hangi bir çaba sarf etmeden bakan olan birinin halka yaklaşımı aynı olabilir mi? Mevcut sistem siyaset içinden gelip iktidar olan bakandan çok bürokratik bir bakanlık sistemini tanımlamaktadır. Bu sistem oy kazanmak için gecesini gündüzüne katan siyasileri cezalandırırken, yan gelip yatan sırtında gömlek terletmeden bir makam sahibi olanları ödüllendirmektedir.

Ülkemizde ekonomik olarak gerçekleşen sonuçların analizi yapıldıkça günden güne insanların nasılda alım güçlerinin düştüğünü görmek insanın içini acıtıyor. Bir ay önce dolar 9,69TL iken bir ay sonra 13, 71TL. Bir ay gibi kısa bir sürede insanlarımızın %35 alım gücünün düştüğünü görmekteyiz. Bazı insanlar şunu da söylemiyor değil 'Kardeşim ben döviz kullanmıyorum, döviz ne kadar artarsa artsın umurumda değil.' Bu söylemler ekonomi bilimine uygun olmayan söylemlerdir. Dövizin olağanüstü bir şekilde artması demek ürünlere olağanüstü zam gelecek demektir. Ekmek 1 ayda 1,5TL' den 2,5TL' ye, simit 2,5 TL' den 3,5 TL'ye çıktı. Burada diğer ürünlerden bahsetmeye gerek yok. İnsanlar evlerine ekmek götürmek için çaba sarf ederken ne yazık ki siyasiler 'İki İnat Keçi' masalını hatırlatan eylem ve söylem içindeler. Sistemde bir çıkmaz bir gedik var ve bu insanlarımızı dişlilerin arasında öğütüyor. İnsanlar can derdinde siyasiler oy derdinde. Bir an evvel bütün siyasiler bir araya gelerek kuyuya atılan bu taşı birlikte çıkarmayı denesinler, yoksa herkes oynamaya başlayacak.