Bugün neler yazacağım konusunda dağınıklığı seçiyorum. Bir taraftan gündemdeki tartışmaların sonunu merak ediyor ve kardeşliğin kazanmasını diliyorum. Kendi fikirlerimizi öncelediğimiz bir zamanda ne kadar da haklı olsak kardeşimizin güzel hatırına dokunmamak için düşüncelerimizden vazgeçtiğimiz olacak mı acaba?

"Cennetin ortasında bir köşkünü olmasını istemez misiniz?" O köşkler dışarından içerisinin görünmediğin değerli bir konutlar. "Evet" diyorsanız Efendimiz (sav)'in "tartışmadan haklı olarak ayrılana" bu vaade bulunduğunu hatırlatalım. "Eğer haksızlığını fark edip de ayrılana ise cennet kıyısında bir köşk" vaadini de ekleyelim.

İslam'ın kültüründe "kaybetmek" kavramı yok. Kalırsan gazi, ölürsen şehit, sürgün olsan hicret. Bu dünyanın ölçüleri genellikle "batıl ehlinin ölçüleri" oluyor. Tartışmak ve kendi görüşünün üstünlüğü kabul ettirmek veya muhatabını susturmak üzerine kuruluysa kötü. Ancak "hakkın, doğrunun ortaya çıkması" üzerine bina edilmiş bir tartışma -fikir alış verişi- güzel sonuçlar doğurur.

Kardeşlik kazansın tartışmalarımızın sonunda. Kardeşimizden olmayalım. Dostlarımızı düşman bellemeyelim. Görüşlerimiz önemlidir ama vazgeçilmez olmadığı gibi vahiyle de desteklenmiyor. Gerçi bizler vahiyden dayanak bulsak bile -ki her zaman öyle yapmalıyız- o görüşler kendi görüşümüzdür. Bir kitapta okumuştum: İslam toplumunda yüzyıllar boyunca oluşmuş kültürlerin farklı kitap ve sünnet yorumları vardır. Radikal müslümanın yorumu ile tasavvuf düşüncesiyle yetişmiş müslümanın yorumları farklı olabilir.

Farklılıklarımız kavga ile bitmek zorunda mı? "Apaçık düşmanın" var olduğu bir dünyada soluklanırken kardeşimize bir nebze hak versek ne olur? Tamam, onun dediği olsun. Benim ki çok önemli ama şimdi yetki onda, millete hesap verecek o makamdakiler. Dosta düşmana karşı bizi koruyacak olanlar onlar. Uyarılarımızı yaptıktan sonra dinlemiyor diye ayrılıp sırt çevirmek var mı bizim kültürümüzde. Tabiatı gereği insanlar farklı düşünecek, değişik davranacaklar.

İnsanın doğası bu...

"Su insanı boğar, ateş yakarmış /Taşın sert olduğunu/ İnsan bu yaşa gelince anlarmış" diyen şair eşyanın hakikatinden haber veriyor. Kavga etmek için tüm şartlar mevcut ve mümkün. Ancak af, bağışlama, hoşgörü, kardeşlik, Allah'ın sevgisi, muhabbet, ecir gibi teşvik edici kelimeleri nereye koyacağız. Benlik ve dünyalıklara sahip olma arzusu minimum dereceye indirilmeli kardeşler arasında.

-Vitir namazı sünnet değil mi Üstad? "-Hayır, vitir namazı vacib, öyle değil mi üstad?" Bu cümleler Hasan El Benna'ya söylenir. O da iki kardeşe " İslam kardeşliği farzdır" der. Sen, sünnet diye sen de vacip diye kıl. Kavga etmeyiniz" cevabını verir.

İmam Hatipli yıllardan beri devam eden dostluklarımız var. Kardeşlerimizle oturduğumuz zaman, vakti dondurur, zamanı demlediğimizde kulaklarına fısıldadığım bir cümle vardır. "İslam kardeşi olmak ne kadar güzel, yıllardır farklı karakterler ve bazen de farklı düşüncelere sahip olsak da birbirimizi asla terk etmiyoruz." Efendimiz (sav)'in sahabelerine söylediği iltifatlardan bir kaçını söylüyoruz. "Falanca kardeşimizi Allah, cömertliği ve ikram etmesi sebebiyle cennete koyacaktır inşallah."

Farklı gruptaki kardeşlerin yaptığı işlerle gurur duymak bir erdemdir. Kıskançlık çukuruna düşmeden onların yaptıklarıyla övünmek. Yaptığı iyilikleri bir bir sıralamak... Ancak, keşke şunları da yapmasalardı" "Şunları da şöyle yapsalardı falan demek zor olmasa gerek. Eskileri kurcalayarak başlayan kusur arama mevzusunun nelere sebep olacağını bilmezsiniz.

Kardeşlik kazansın. Muhabbet kazansın. Kardeşlerimizin haklı olabileceğini düşünerek kendimizi ve çevremizi rahatlatabiliriz. İçimizdeki ve dışımızdaki apaçık düşmanlara karşı uyanık olmak ve Allah'a dayanmak lazımdır vesselam .

.