Anadolu'nun en uç noktasında Ermenistan sınırını belirleyen Arpaçay'ın yanı başındaki yükseltide yer alan düzlüğe kurulmuştu, İpek Yolu'nun Anadolu'daki en önemli durağı olan Ani...

İpek Yolu sadece tüccarların değil, aynı zamanda doğudan batıya ve batıdan doğuya bilgelerin, orduların, fikirlerin, dinlerin ve kültürlerin de yolu olmuştu. Ani'yi kendisine yurt edinmek isteyen yiğitler, haksızlıklara başkaldırdı. Adaletin kılıcı, gücün kralı oldu. Şehitlerin ana kucağı olan yöre, vatan oldu töreyle. Töreyi bilen oldu baş, bilmeyenin doldu gözleri yaş, töreye uymayanın başı oldu taş.

Giray, Ani yöresinde beyoğlu beydi, hayat felsefesini doğruluk ve insanlık üzerine kurmuştu. Tebaasında bulunan insanların dertleriyle dertlenir, mutluluklarıyla mutlu olurdu. Hakka, hukuka, adalete çok inanırdı. Kul hakkını asla yemezdi. Allah'ın "Benim huzuruma kul hakkıyla gelmeyin," sözünü yaşamının miğferi yapmıştı. Bir ilkbahar günü, seher zamanı doğanın dirilişine şahitlik yapan güneşin altın sarısı ışık demeti, yeryüzüne doğru akmaya başlamıştı. Güneşin doğuşunu seyretmek, ona her zaman mutluluk verirdi.

Giray uzun boyluydu, kaslı fiziğe sahipti, göz çukurlarının içinde siyah zeytin varmış gibi gözleri kara kara parlardı. Saçları, güneş ışığının altında kalmaktan sıcak suda yıkanmış kumaş gibi soluk siyahtı. Kulaklarını kapatan kıvırcık saçlarını arkaya doğru tarardı. Beyaz teni rüzgarın ve güneşin etkisinden koyulaşmış buğday rengini almıştı. 1,85 boylarında olmasına rağmen çok spor yapmaktan geniş omuzlu, ince belli, kaslı yapısıyla daha bir heybetli ve çekici görüntüsü vardı. Onu görenler sporla uğraştığını anlayabilirdi. Bakışları keskin ve sertti. Elmacık kemiklerinden, alt çene kemiklerine kadar uzanan çizgiler ona daha sert bir görüntü veriyor, onu daha bir karizmatik yapıyordu. Mütevazı bir görüntüsü vardı ama yaptığı ve yapacağı işlerde kararlı bir duruşu Giray'ı hep ön planda tutardı. Aldığı kararların arkasında durur ve uygulardı.

Giray her zamanki gibi uykusundan diri uyandı, gözleriyle etrafını taradı. Odanın duvarları taştan, tavanı ise ceviz ağacındandı. Lambrilerin bakımı kolay yapılsın, dayanıklılığı artsın, ortama daha gösterişli bir hava versin diye verniklenmişti, nitekim bunda da başarılı olunmuştu. Lambrilerin parlaklığı ortama lüks bir görüntü veriyordu. Giray tahta sekinin üzerinde serili olan yün yatağına boylu boyunca uzanmış, sanki bir an evvel kalkması için direktif gelmesini bekliyor gibi tetikteydi. Beklediği sesi duyar duymaz atik bir hareketle yatağından doğruldu, Ya Allah Bismillah diyerek fırladı, konağın doğu çıkış kapısının önündeki kaynağını yer altından alan çeşmeye doğru yöneldi.

Çeşme Türk rokokosu tarzında yapılmıştı ve konağın bahçesinin su ihtiyacını karşılıyordu. Çeşmenin geniş ve oymalı saçakları vardı. Bu saçakların tam ortasında çeşmenin üslubuna uygun kurşun kaplı alemli bir kubbe, bu kubbenin etrafını çevreleyen zarif kubbecikler vardı. Bunların yanlarında ise daha ensiz, oymalı mihraplar bulunmaktaydı. Bunların arasında kalan dar kolonlara ise vazo içinde kabartma çiçekler işlenmişti. Çeşmenin her yüzünde orantılı mesafelerle yapılmış geniş mihrapların içine, gücün ve kudretin temsilcisi kabul edilen aslan başı figüründe altın musluklar takılmıştı. Muslukların bir yüzünde beyliğin simgesi tuğra, diğer yüzünde ise suyun mübarek oluşunu anlatan, zarif bir sanatçının elinden çıkmış el oyması yazı işleme metin vardı. Bu çeşmenin buradaki mevcudiyetini daha bir simgesel kılıyordu.