Bir avuç gençle kitap okumaya karar vermiştik. “Düşünsel Duruş” (Rasim Özdenören) isimli kitaptan bir bölüm okuyalım, dedik. Rasim Özdenören, Yedi Güzel adamdan biri olarak “hikâyeci” yönüyle tanınır ancak ben kendisinin “deneme”lerini daha çok severim. Rahmetli Hikmet Şahin Hocamız, orta üç öğrencisi olan bendenizi, yazarın “Müslümanca Düşünce Üzerine Denemeler” isimli kitabı ile tanıştırdı.
Öteden beri Rasim Bey’in anlatımlarını, üslubunu beğenirim. Zamanı geldiğinde öğrencilerimin “nasıl anlatmalıyım?” sorusuna cevap olarak, “Rasim Bey’i okuyarak” elde edebilirsiniz, derim. Bir hayli eserini de okumuşumdur, kimseye söylemeyin.
Kafayı Düzeltme, başlığı altında yazdıkları bize bir üslup ve yaklaşım kazandırıyor. Başlığa yazdığı ibareyi anlayalım diye tanımlamalarla başlıyor yazar. Kafayı düzeltmek, Amerikalı zencilerin kahramanı Malcom X’in ifadesiyle, beyazlara benzemek maksadıyla kıvırcık saçlarını derin acılara katlanmayı göze alıp bir ilaç yardımıyla kökünden yakarak düzleştirmektir. Siyahların, beyazlara benzeme çabası, beyazları kendilerinden üstün kabul etmesinin bir göstergesi olan kafayı düzeltmek keşke şekil itibarıyla değil de düşünce olarak olabilseydi, anlamında sözler aktarılır Malcom X’in biyografisinden.
Düşünsel dik duruş yapacak insanlar öncelikle fikrin değerini, fikrin namusunu korumayı bilecektir. Bilerek ve inanılarak sahip olunmuş bir düşünce, kişinin kendisidir. “Sen düşüncensin, gerisi et ve kemik” der, Hz. Mevlana. Burada sözü edilen, bir konu hakkındaki düşünce değil, kimliği veya benliği oluşturan temel düşüncelerin tümüdür.
Yeryüzünde insanlığın savunduğu iki temel düşünce var; Batı (Modern) düşünce ile İslam’a (vahiy) düşüncesi. Hak ile Batıl mücadelesi demek gerekir açıkçası. “Hak geldi, batıl zail oldu” ilkesi gereği birinin varlığı diğerinin yok olma sebebi oluyor.
Yumuşak tipler, ikisini cem etmeye(birleştirmeye) çalışsa da o hassas terazi, bu farkı ahirette insanın önüne koyacaktır. İslam’a müsteşrikçe/oryantalistçe bakmak ya da batının kavramlarıyla İslam’ı tanımlamaya çalışmak konusunda maharetlerin sergilendiği bir zaman diliminde nefes alıp veriyorsak, yapacağımız en önemli iş “kafayı düzelmek” olmalıdır.
Kendimiz olmayı, kendimizi bulmayı, kendimiz gibi yaşamayı istiyorsak bedeli ağır olacaktır biline. Adamlar/batılılar bizi bizden çalmak için az para harcamadılar, az çaba sarf etmediler. Misyonerlik çalışmalarının tarihini okuyunca öğrenmiş olacaklarımızın yıllarca sürdüğünü fark edeceğiz.
Bireysel bazda düşündüğünüzde bazı şeyler kolay gibi gelir. Zira zihnimizi çalıştıran kavramların hangisi vahiy kökenli, hangisi Hollywood merkezli filmlerden öğrendiklerimizdir, pek kestiremiyoruz. Bırakın hangi kavramları kullanacağımız, başımızdaki adamı bile seçerken neyin ne olduğunu bilmiyorduk.
Bu cümleden sonra gündemdeki heyecana (cumhurbaşkanlığı seçimine) dokunmadan geçmek olmaz. Konu ile ilgili bağlantı kuracak olursak söylenecek çok söz vardır.
Devlet ve millet bölünmüşlüğünden bahsetsek kaç okurumuz kavrar meseleyi. Devleti cumhurbaşkanı, milleti hükümet temsil ederdi. Yerelde Vali/kaymakam devleti, belediye başkanları milleti temsil ederdi. Pazar günü yapılan seçimlerde millet devleti ele geçirmiştir. Millet, devletine kavuşmuştur. Bizzat seçtiği adamını köşke göndermiştir. Hükümete yetki veren oylarıyla, vekillerini de aradan çıkararak bir kez daha adamını belirlemiştir.
Bu, basit, sıradan, kata gülle, hile hurda yöntemlerle ortaya konulmuş bir irade değil. Millet, kendi dili ile konuşan birini seçerek “kendine geldiğini” ifade etmiştir. Batılı kavramlarla, batılı idarecilerle değil kendisi gibi olanla, Yeni Türkiye’de yaşamak istediğini şeffaf sandıklara, nazikâne sallandığı sarı zarfların içine sakladıkları düşünceleriyle haykırmışlardır.
Şimdi ülkem, bir genç gibi her gün heyecanlı, her gün hareketli. Milletin adamı, evimizde koltuklarımızın üzerindeyken, ülkemizin meydanlarına çağırdı bizleri. Dudaklarından dökülenler gönüllerimize şifa verdi, öz güvenimizi teslim etti bize. Psikolojik olarak bambaşka hissediyorum kendimi. Kendi insanımıza değil tüm insanlığa dolu dolu iyilik yapasım geliyor. İyilik cömerdi bir insan oldum. Karamsar cümleler silindi lügatimde, af ve hoşgörü kapsama alanı genişledi.
Demek ki, tüm mesele, doğru bir biçimde “kafayı düzeltmekte.” Millet, kafayı düzeltince, kafayı bulanları bir kıyıya bıraktı değil mi?