Kafam karışık... Ne yazacağımı bilmiyorum. Halbuki uzun zamandır bu köşe başında sizlerin kafasını şişiriyorum. Bugün zaten kafam karışık herhalde iyice kafanız karışacak.
Bir denemesinde Rasim Özdenören şöyle yazmıştı. "Anlamadığınızı anlıyorsanız anlıyorsunuz, anlamadığınızı anlamıyorsanız hiçbir şey anlamıyorsunuz. Ayrıca üstad "Kafa Karıştıran Kelimeler" diye bir kitap yazması yetmezmiş gibi "bölmeli kafa yapısı" başlıklı yazıları ile kafamızı bir hayli yormuş.
Şimdi ben de onun bir hayranı olarak kafamın karışık olduğu zaman "ne yapıyorum?" diye düşünmeye başlayınca kafamın karışıklığı gidiyor, adam gibi düşünmeye başlıyorum.
Mesela, şöyle düşünüyorum, "kafam karıştı" deyince beynimin ortasında neler oluyor? Ne oluyor veya hangi durumda ben kafamın içinde bulunduğu bu duruma "kafam karıştı" diyorum.
Sanırım aklıma ilk gelen şey "tercih etme" zorunda kaldığımız anlar. Birbirine benzeyen iki durumdan birini seçerken yaşadığımız kararsızlık bizi zihnen yoruyor. Sınava girmiş öğrenci iki şık arasında kaldığında kafası karışıyor. Aklı tartamaz olur ve nüansı fark edemez. Beyin kısa devre yapar. İşte o halde verdiği kararlar isabetsiz olur.
Lakin "en kötü karar bile kararsızlıktan iyidir" sözünü nereye koyalım? O en kötü karar seni kararsızlıktan kurtarmak için son şık olsa gerek. Yoksa elin ayağın dolaşacak ve ne yaptığını bilemez olacaksın.
Şimdi benim kafam karşılık mı?
Hiç sanmıyorum. Bu kadar ince manaları birbirinden ayırıyorsam ve anlamlı birtakım cümleler kuruyorsam neden kafam karışı olsun, değil mi?
"Evet, sağdan mı gidecektik soldan mı? Aa kafam karıştı ya, yanlış yola saptık..." İyi ki yanlış yola girdin yoksa bazı insanlar böyle zamanlarda refüje bile çarpabilir insan.
Kafam karıştığında kararsızlık yaşıyorum. Kararsızlık, can sıkıntısına yol açıyor. Bu can sıkıntısının nasıl olduğunu da bilmiyorum. Ne yapacağıma karar vermediğim anlarda yolunu karıştırmış düşünceler akıl terazimde köşe kapmaca oynuyorlar. O düşüncelere, bir istikamet vermek istediğim zaman kendime bir uğraşı bulduğumu fark ediyorum.
O vakitlerde doksan altı yaşındaki ak sakallı ak başlı babanım değerli sözü aklıma rehber oluyor. "Ayağını sıcak tut, başını serin; kendine bir iş bul düşünme derin." Yaşlı adam bir ömrü bu sözle ikame ettirdi. Tabii elinden onca iş gelen biri boş durabilir miydi?
Can sıkıntısı, kafa karışıklığı... "Vaktin hakkını verme"yi bilmeyen nesiller için internet sayfalarında gezinmekle tedavi olunacak bir işmiş gibi gelebilir. Esasen, hakiki manada kendisini yalnız hissetmeyen iman sahibi bir gönlüm eğlencesi zikir olur.
Fikri net, bilgisi geniş, imkanı bol, yolu uzun olan bir insanın istikameti önünde uzayıp gidecektir. Kafa karışıklığı, yüz kırışıklığına benzemez ki gerdirince gidiversin. Okuyarak ve her daim vazifelerimizin vakitlerimizden çok olduğu bilinci ile yürürsek yapılacak iş çoktur.
Başını bir davaya adamış insanların kafası karışı olmaz, olmamalı. Ama benim neden kafam karışık ki hala... Yoksa ben bir istikamet üzere değil miyim?
Ey kari (okuyucu) bu söz kendi öz nefsimden senin nefsine bir emanettir, bilesin.