İlahi takdir gereği bir imtihan meydanı olan dünya hayatında her zaman ve her yerde iyilik ile kötülük; iyiler ile kötüler birbiriyle üstünlük mücadelesi içerisinde ola gelmiştir. Bu mücadelenin kıyamete dek bu minval üzere devam edeceği de muhakkaktır.

Bu kadim mücadelenin toplum hayatında genel ahlakı, sosyal dokuyu ve kamu düzenini fesada uğratacak şekilde kötülük veya kötüler lehine sonuçlanmaması için yüce dinimiz "emr-i bi'l-ma'rufnehy-i ani'l-münker" esasını vazetmiştir.

Din dilinde "emr-i bi'l-ma'ruf ve nehy-i ani'l-münker"; "Aklen ve dinen iyi ve güzel olan şeyleri tavsiye edip yaymak; yine aklen ve dinen kötü ve çirkin olan şeylere ise karşı çıkıp bunlardan sakındırmak" diye tanımlanabilir. Genel ahlak, sosyal doku ve kamu düzeni açısından bir sosyal hayat sigortası olan bu esas her Müslüman birey için iyiliğin yanında ve kötülüğün karşısında mevzi almayı gerektiren dini bir vecibedir

Toplum açısından hayati derecede bir önemi haiz olan emr-i bi'l-ma'rufnehy-i ani'l-münker vecibesinin ifasında, ayet-i kerime ve hadis-i şerifler ışığında tespit edilen şu ilkelere mutlaka riayet edilmelidir:

1) İyiliği tavsiye edecek veya kötülükten sakındıracak kişi, neyin iyi neyin kötü veya neyin iyilik neyin kötülük olduğu konusunda ayırım gücüne ve sahih dini bilgiye sahip olmalıdır.

Bu manadabu vecibeyi ifa edecek bir Müslüman öncelikle yüce dinimiz İslam açısından iyi ve kötü olanın bilgisine ve bunları birbirinden ayırım yetisine sahip olmalı, ardından bu sorumluluğunu yerine getirmelidir.

2) İyiliği tavsiye eden ve kötülükten sakındıran kişi, aynı zamanda iyilik yapan ve kötülükten sakınan bir kişi olmalıdır. İyiliği tavsiye edip iyilik yapmayan veya kötülükten sakındırıp kötülükten sakınmayan kişinin sözlerine itibar edilmez.

"Sizler Kitab'ı okuduğunuz (gerçekleri bildiğiniz) halde, insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?" (Bakara, 2/44)

3) İyiliği tavsiye ederken ve kötülükten sakındırırken kaba, katı ve kırıcı olmamalı, bilakis kibar, yumuşak ve yapıcı bir üslup kullanılmalıdır.

"Allah'ın rahmetinden dolayı, sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı kalbli olsaydın, şüphesiz etrafından dağılır giderlerdi." (Al-i İmran, 3/159)

4) Kötülükten sakındırmak, kişinin bulunduğu konumuna göre otorite kullanmak, nasihat etmek ve kalben buğzetmek gibi aşamalar izlenerek yapılmalıdır. Ebu Said şöyle demiştir:

"Rasulüllah(s.a.v.)' in: 'Sizden biriniz bir kötülük gördüğü zaman onu eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle onun kötü olduğunu söylesin. Buna da gücü yetmezse kalbiyle o işi kötü görsün. Bu sonuncusu, imanın en zayıf derecesidir.' buyurduğunu işittim." [Müslim, İman 78; Nesai, Îman 17 (5008)]

5) Sakındırılacak kötülük araştırma ve tecessüse konu olmaksızın açıkça işleniyor olmalıdır. Dolayısıyla toplum güvenliğini ilgilendiren genel konular dışında sadece Allah hakkının ihlali bağlamında gizlice yapılan kötülüklerin izini sürerek onları deşifre etmeye çalışmak İslami bir yaklaşım değildir.

Özetle bu esaslardan da anlaşılacağı üzere yüce dinimiz İslam, toplum hayatında iyilik ve kötülük arasındaki üstünlük mücadelesinde iyiliğe taraf olmayı ve kötülüğün karşısında mevzi tutmayı hayati derecede önemser. O halde bilinçli bir Müslüman olarak dünya ve ahiret saadetimiz için sadece iyilerden olmanın ve kötülerden uzak durmanın yeterli olmayacağını; aksine bunun yanı sıra iyiliği tavsiye edip her fırsatta kötülüğe engel olmamızın da gerektiğini unutmayalım. Bu gerekliliği salıklayan bir ayet-i kerime meali ile söze nihayet verelim; "Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız.." (Al-i İmran, 3/110)

Derviş MAKAS /Büyükorhan İlçe Müftüsü

RAMAZAN SORUSU: 6. Televizyon veya radyoda okunan Kur'an-ı Kerim'in dinlenmesi, kişiye sevap kazandırır mı; dinlerken secde ayeti geçerse tilavet secdesi yapmak gerekir mi?

CEVAP: Kur'an-ı Kerim'i, televizyon yahut radyodan dinlemek sevaptır. Dinleme esnasında secde yapmayı gerektiren ayetler geçtiğinde tilavet secdesi yapılmalıdır.