Dallas, Köle Izaura, Yalan Rüzgarı, Cosby Ailesi, Uzay Yolu, Tatlı Cadı, Küçük Ev, Amerika, Avrupa, Berazilya dizileri,

Beatles, Rolling Stones, Boney-m, Adamo, Amerika ,Avrupa hayranlığı derken, Hippiler, bitli turistler, ansızın girdi hayatımıza.

Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık. Cola, Adidas, Bulujin, Rak-Rok-Pop merakıyla unutuverdik kendi müziğimizi, öz değerlerimizi, Türküleri, Bozlakları, Halk Oyunlarını, Destanları, Hikayelerimizi.

Sonra 80' de 12 Eylül sabahı Hasan Mutlucan'la uyananlar, tutuklananlar, göz altına alınanlar, akıl almaz işkencelere uğrayanlar, bedenlerini, ruhlarını kaybedenler, yeni idamlara, haksızlıklara şahit olanlar. Gönülden yaralanıp gençliğini sürdürenler. Bu öykü sizin.

Ulusal değerlere biz sahip çıktık.İstanbul'da Amerikalıları Dolmabahçe'den biz denize döktük. Bağımsızlık sevdalısı vatansever gençlerdik. ÖSS 'yi bilmezdik ama, gece en son 23.00' de Radyodan puanları dinler erken davranmak için otobüslerle geceden yola çıkardık. Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik.

Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar, geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler, siyasi görüşe uygun, yukarı-aşağı, kalın bıyıklar, deri çizmeler, asker postalları, parkalar, kalın kemerler, palaskalar, kalpaklar, arka çepte ince dişli taraklar, yuvarlak aynalar, gömlek çeplerinde gelincik, Bafra sigaraları...

Kızlarımızda lüle lüle saçlar, allıklar, küpeler...Her genç kızın rüyası!.. Zetina dikiş makinası reklamları, İnce belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar, Döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler, Doğal güzellikler, tabii kokular, masumane bakışlar.

Kınalı eller, ahh...ah o ince beller...

Biz anne-baba sözü de dinlerdik. Çoğumuz görücü usulü ile evlendik. Kim ne derse desin, hala devam eden çok mutlu evlilikler kurduk. Sevmesini de sevilmesini de iyi bilirdik.

Leyla'yı bilir, Mecnun'u anlardık. Bizim ne unutulmaz AŞKLARIMIZ vardı. Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı, Şarkılarda sever, şarkılarda ayrılırdık.

Bizim mektuplarımız renkli kağıtlara yazılmış. Kendi el yazımızla, göz yaşı dökülmüş, Aşk mektupları, asker mektupları, Gül kokulu,, duygu dolu,, gözyaşlarıyla ıslanmış, İçinde bir tutam saç, bir küçük el izi, dudak izi taşıyan mektuplar...

Ahh...Biz neydik ne değildik? Romanlara konu hayatların sahibiydik. Biz o yıllarda iyi ki vardık. Bütün olumsuzluklara rağmen Mutlu bir çocuk,sevdalı birer gençtik.

Biz 2000'li yıllarda yine varız. Biz 60 'larda çocuk, biz 70'lerde gençtik Biz 80 'lerde ihtilali, biz 90'larda ekonomik krizleri,Bir kez daha yaşayanlarız. (DEVAM EDECEK)

ALINTI

Coşkun Demirçelik

Edebiyat Öğretmeniı