Sonrasında Santa Maria Kilisesi giriyor görüş alanımıza. Yine çıkarmıştık cebimizden telefonlarımızı. Gözlerimiz etrafta, kulaklarımız da bize vereceğiniz bilgiler için açık bekliyordu. Bilgiye açtık o zamanlar hala olduğu gibi. Zihnimizi arındırmak istiyorduk boş şeylerden. Arındıralım ki taze bilgilere yer açılsın diyorduk.

Santa Maria'dan da ayrılmıştık sonra. İstiklal Caddesi'nin sokaklarında gözlerimiz etrafta, zihinler açık. İlgimi öylesine çekmişti ki sokaktaki alelade binalar dahi. İstanbulluların önem vermeden geçip gittiği bu binalar benim için oldukça farklıydı. Hatırlıyorum hocam, dönüp sormuştum size: "Neden böylesine tarihi bir yapı gibi duruyorlar?" diye. Siz de "bunların, eskiden buranın ileri gelenlerinin evleri olduğunu" söylemiştiniz. Şimdilerde İstanbulluyum artık. Ama aynı zamanda da değilim. Bu şehir benim için hala gözlerimi ayırt edemeden, yolda sokakları normal geçemeden yürüyen bir İstanbulluyum. Ben, buranın yerlisi olamadım hiçbir zaman. Çünkü etkisi altından çıkamadım hala. Hoş, çıkmakta isteyen yok. Ben o sokakların o binaların yollarından dümdüz giden sıradan insan olmak istemiyorum çünkü. Alışmak denilen kelime bazen rahatlatıcı bazen acıtıcı oluyor işte.

Oradan da ayrılıyoruz sonra. Bizi, HAFIZA 15 TEMMUZ MÜZESİ' ne götürmüştünüz. Beni en çok şehitlerin ayakkabıları etkilemişti. Sanki her biri bu dünyadan kendilerini ayıran yola doğru bir adım atıyor gibiydiler. Hatta özellikle dikkat etmiştim merdivenleri çıkan ayakkabılara. Bazıları bir basamak yukarıdaydı mesela.

Müzenin diğer bir kısmında 15 Temmuz gecesi bizlere yapılan darbenin tüyleri diken diken eden gösterimi vardı. Birden fazla kez izlemiştim o gösterimi. Hatta o yüzden diğer görmek istediğim yerlere daha az zaman kalmıştı.

Müzenin dış kısmında bulunan, şehitlerin her birinin adının alfabetik sıraya göre dizildiği abidede bize seslenmiştiniz "kızlar buradan on şehidimizin adını ezberleyin, soracağım." demiştiniz.

Otobüslere geri bindiğimizde hala 15 Temmuz müzesi hakkında konuşmaya devam ediyorduk. Herkes birbirine en çok etkilendiği yeri anlatıyordu. Sare, söz hakkı aldı sonra "ben en çok Şehit Ömer Halisdemir'in o yüzünün netliğindeki korkusuzluktan etkilendim." dediğinde herkes ona katılarak düşüncelere dalmıştı. Küçüktük hocam ama farkındaydık yaşıtlarımıza göre.

Son durak "Kız Kulesi" dediniz sonra. Şansımıza tadilattaymış. Ancak Galata Kulesi hala parıl parıl parlıyordu, Kız Kulesine nispet yaparcasına. Belki karartı görmüştük ama gün batımında karşımızda iki ünlü kule, vapur sesleri, martılar ve hafif dalgalı deniz tek bir ölümsüzlüğü takmamış izin vermiyordu. Bu da nazar olsun kusursuz günümüze demiş, çekilmiştik kenara.

Kısa süre sonra gelen otobüse karşın hatırlıyorum, Azra "keşke biraz daha geç gelseydi de bu huzur dolu anı daha çok yaşayabilseydik" demişti. Aynen katılmıştım ona.

Otobüse yerleştiğimizde yeni yeni fark ediyorduk yorgunluğumuzu. Bugüne tam uyan bir sözünüzü anımsıyorum hocam "insan bedeni, niyete bu kadar teslim olmuştur." Bizim niyetimiz de İstanbul'u ablukaya almaktı. Niyetimizi gerçekleştirdikten sonra fark etmiş, anlamıştık yorgunluğumuzu.

Şimdilerde bize geçmişi hatırlayınca böyle anılar bıraktığınız için duyduğum minneti bilmenizi isterim. Alice'in dünyasının yanında asıl harikalar diyarı olan bu şehri bize o yaşta gezdirdiginiz için teşekkürlerimi sunarım hocam. Allah'a emanet olun, sağlıcakla kalın.

am. Allah'a emanet olun, sağlıcakla kalın.lın.manet olun, sağlıcakla kalın.

SALİHA BAYRAM

İNEGÖL ANADOLU KIZ İMAM HATİP LİSESİ