Bu yazıyı geçen hafta yazmaya karar vermiş ve başlığımı da atmıştım ancak yazımın konusu ile ilgili sosyal medya da çıkan yazılar cabası oldu. Kimsenin bu yazıyı sosyal medyadan etkilenerek yazdığımı düşünmesini istemem, demek ki ciddi anlamda muzdarip insanlar var ki sorun sosyal medyaya kadar düşmüş.

Yaz boyunca çalıştığım kurumun yerinin değişecek olması nedeniyle uzun ve yorucu bir çalışma yaptım. Okulların yaz tatiline girmesiyle birlikte hummalı bir çalışmaya giriştik. Bir tarafta demirciler, bir tarafta boyacılar, bir tarafta elektrikçiler, bir tarafta marangozlar, bir tarafta mimarlar ve mühendisler, bir tarafta da Bursa Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Müdürlüğü ve İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri işlerini yapmaya çalışırken ben de yapılan işlerin mevzuata uygun yapılması yönünde çalışanları doğru yönde yönlendirmek amacıyla bildiklerimi paylaşıyordum. Bütün bu çalışmaların bitiminden sonra yeni okulumuzun yeni yerinde açılması için dosyayı hazırladım ve Maarif Müfettişlerin incelemesine sundum.

Belli bir zaman sonra Maarif Müfettişleri dosya halinde sunduğum bilgilerin doğruluğunu yerinde incelemek üzere yeni yerine taşınacağımız binaya kadar geldiler ve dosyada ki bilgilerin doğruluğunu teyit etmek için üç gün boyunca hummalı bir şekilde çalıştılar. Maarif Müfettişleri, dosya halinde sunduğum bilgilerin doğruluğunu teyit edip onayladıktan sonra üzerimizde ki sorumluluğun az da olsun hafiflediğini, bir tatil yapmayı hak ettiğimi düşündüm. Bu düşüncemin hayat bulması için okulların açılmasına bir hafta kala Balıkesir Burhaniye Ören'de birkaç günlük dinlenmeye karar verdim. Zamanımız kısıtlıydı ve zamanı en rantabl bir şekilde kullanmam gerekiyordu bu amaçla uzun yol güzergahından öteye varacağım yere en kısa sürede gidebileceğim güzergahı tercih ettim. Gidiş yolunda küçük bir bakım onarım işleri vardı ve bu zamanın rantabl kullanımını absorbe edebilecek boyuttaydı, tabiri caizse bunu yuttuk.

Tatilimin kısa olmasına rağmen Ören'de geçirdiğim o kısa süre içinde yaz gününün bütün yorgunluğunu attığımı, zinde bir şekilde çalışmaya artık başlayabileceğime kanaat getirdim ve huzur içinde İnegöl'e doğru yola çıktım. Hay çıkmaz olsaydım, Akçay'dan Bursa Orhangazi yol ayrımına kadar kaplumbağa hızıyla geldik, sinirlerim alt üst oldu. Dinlendiğim o birkaç günlük stresten uzak kaldığım günler sanki benden intikam alıyordu. O sıcak altında kan ter içinde kaldık, klimayı çalıştırıyordum sağlığımızı olumsuz etkiliyordu, klimayı kapatıyordum bunaltıcı sıcaktan arabanın içinde durmak mümkün değildi, camları açıyordum, asfaltın ateşi üzerimize adeta yürüyor bizi yutmaya çalışıyordu. Velhasıl, dinlendiğim, stresten uzak kaldığım o kısa tatilin etkisi üç saatte geçip gitti.

Bu yazdıklarıma ne olmuş kardeşim, bunun nesi abes diyen çıkabilir ama biraz sabırlı olmanızı istiyorum. Abes olanı şu, yol güzergahında kocaman totemlerin üzerine müjde müjde İstanbul- İzmir arası 3,5 saat. Yollar güzel ama fiyatı daha bir güzel. Şimdi şunu ifade etmek istiyorum, insanlar İstanbul- İzmir arasında daha kısa ve daha konforlu bir yolculuk yapmak için yetkililerin sözüne inanarak 172 TL ödeyip paralı yolu kullanmaya çalışıyor. Ödenen bu ücret ile kısa yolculuk yapılıyor mu? Hayır. Konforlu yolculuk yapılıyor mu? Hayır. Peki, bu ücret neyin nesi? Ücretli yolu kullanıp da hasbelkader ücret ödemeden geçtiğiniz zaman cezanız ne kadar? Ödemeniz gerekenin on katı. Bu yolun kullanımından ücret alan firmalar niçin taahhütlerini yerine getirmediği zaman parasını aldığı müşterisine on kat tazminat ödemiyor.

Benim bildiğim sözleşmeler tek taraflı olmaz, sözleşmeler karşılıklı olması gerekir ve her iki tarafa da cezayı müeyyideler getirmesi gerekir. Maalesef ücretli yolların kullanımı tek taraflı hazırlanan sözleşmelerle yürütülüyor, bu yetmezmiş gibi tüketiciler yanlış reklamlarla yanlış yönlendiriliyorlar. İstanbul- İzmir arası 3,5 saat yalanı da bunun tuzu ve biberi. Bu soyguna dur diyecek sahipsizlerin sahibini arıyor bu millet.