İkinci günün sabahına uyanmıştı genç kız. Bir akşamlık kaldıkları yurdu da beğenmişti: Şule Yüksel Şenler Kız Yurdu.

Umutlarının üstünü örtüp 'bir dahaki sene' kapısını aralama düşüncesindeydi. Her şeyin bir zamanı vardı, biliyordu ve şimdide İstanbul gezisinin ikinci günü zamanıydı.

Günün ilk vakitlerinde kendilerini Galata Kulesi'nde buldular. Galata'nın göğü delen dik duruşuyla büyülendiler adeta. Ve elleri istemsizce kameralarına yöneldi. Bir fotoğraf, bir anı, bir ölümsüzlük...

Kule'ye çıkmak istemişti genç kız ama hazır hissetmedi kendini ve arkadaşlarıyla kendini İstiklal Caddesine attılar.

Orada gezerken iki liralık taze sıkılmış portakal suyu içmek istediler, fiyatının uygun olması onları sevindirmişti ki portakal suyunu alacakları sırada başka bir müşterinin satıcıyla kavga ettiğine şahit oldular.

Adam orta boy ananas suyu istemiş fakat ona büyük boy gelmişti. Satıcı ile müşterinin hararetli ve kırıcı bir tartışmasına şahit oldular. Müşteri "ne biçim iş yapıyorsun?" naraları atarken satıcı da adamın arkasından "belki de hayatında ananas görmemiş" diye adamı çekiştiriyordu.

Genç kız, "insanlar ne de çabuk birbirleriyle tartışabiliyorlar, kimsenin kimseye tahammülü yok" diye düşündü.

Acaba bu olaydan kendine ve ülkenin durumuna da bir pay düşer miydi? Bu tahammülsüzlük toplumumuzu nasıl etkiliyordu? Yaşadığımız kavgalar, sorunlar bu tahammülsüzlüğe dahil miydi?"

Bu düşünceler içersinde genç kız arkadaşlarıyla adım adım ilerliyorlardı o İstiklal Caddesinin karmakarışıklığı ruhlarına da yansımıştı, ne yapsalardı o uzun caddede sadece gezmeli miydiler, yoksa başka maceralara da atılmalı mıydılar?

Genç kız ve arkadaşları o macerada bir kilisiye girmek istediler. Belki ilk defa giriyorlardı, şaşkın ve heyecanlıydılar. Acaba camilere girişlerinde bu kadar heyacanlı hissetmişler miydi?

Fakat o kilisiye giremediler çünkü ziyaret saati değildi. Oradan merakını giderememenin hüznüle ayrıldılar ama kendilerini grubun diğer üyeleriyle birlikte başka bir kilisede buldular.

Oraya girdiler ve incelemeye başladılar; büyük bir yapıyla karşı karşıyaydılar, kendileri o ortamda tuhaf hissettiler, ortam da onlara göre tuhaftı. Kilisenin içerisinde girdiklerinde müslüman olmayan ama tepeden tırnağa kadar bembeyaz tesettüre bürünmüş iki kadın gördüler ve bir an karşılıklı gülümsediler.

Lakin genç kızın içinde bir "selamün aleyküm' demek hissi kalmıştı. Acaba desek n'olurdu diye kendi aralarında gülüştüler. Gerçekten Allah'ın selamı orda olmalı mıydı? Bu tuhaf düşünceler içerisinde mumlarla karşılaştı genç kız. Üfleyip söndürmek istedi mumları fakat arkadaşları onu durdurdular. Üflerse sorun yaşanabilirmiş o mumların asla söndürülmemesi gerekiyormuş.

Genç kızın kafası karışmıştı bunun arkasında ki hikmeti merak etti. Sıcaklamışlardı oradan çıkmaya yönelirken vaftiz suyuyla karşılaştılar o su ile ilgili bir takım konular konuştular, büyükler de vaftiz oluyor muydu? O su değerli miydi? Zemzem suyumuz neredeydi?

Zihinlerinde dolaşan o soruları da orada bırakıp çıktılar kiliseden. Ve kilisenin önünde hep beraber fotoğraf çekindiler, acaba onlara etraftakiler ne gözle bakmıştı? Onlar camiinin önünde fotoğraf çektiren gayr-i müslimlere ne gözle bakıyordular? (YARIN DEVAM EDECEK)

Sema ŞİREN