Her asırda müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği yörelerde kendi yöneticilerini seçip iş başına getirmesi hususunda oluşan icma'ı şu deliller desteklemektedir

Allahu Teala şöyle buyurur: "Ey iman edenler, Allah'a, Rasulüne ve sizden olan ulu'l emre itaat ediniz" (9) Böylece, mü'minlere kendilerinden olan idarecilere itaat etmesi farz kılınmıştır. Başka bir ayette şöyle buyrulur. "Aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet, onların heva ve heveslerine uyma, Allah'ın indirdiği şeylerin bir kısmından seni şaşırtmalarından sakın" (10). "Onların işleri aralarında şura iledir" (11). ayeti ise bir şura heyetinin iş başına getirilmesi gereğine işaret etmektedir.

Hz. Peygamber yolculuk sırasında bile bir başkan seçilmesini bildirerek şöyle buyurmuştur: "Üç kişi yolculuğa çıksalar, içlerinden birisini kendilerine başkan (emir) seçsinler".

Hz. Peygamber dini işler yanında had'lerin uygulanması, andlaşmaların yapılması, ordu hazırlanması, vali, kadı, zekat memuru gibi idarecilerin atanması, ceza ve mali konularda insanlararası anlaşmazlıkların çözümü gibi devlet işlerini de yürütüyordu(12). Kendisinden sonra İslam toplumunun başına geçecek olanlarda dünya ve ahiretle ilgili iki yönlü hizmetleri yürütmesi gereken başkanda, bazı niteliklerin bulunması gerektiğinde şüphe yoktur. İslam fakihleri bu nitelikleri aşağıdaki maddelerde toplamıştır:

İslam Toplumunu Yönetecek Olan Başkan'da Aranan Nitelikler Şunlardır:İslam toplumu üzerinde tam velayet yetkisine sahip olması: Bu da onun müslüman, hür, akıllı, ergin ve erkek olmasını gerektirir.

İslam toplumunu yönetecek kişinin müslüman olması gerektiğinde şüphe yoktur. Çünkü İslam'ın iman, ibadet ve güzel amellerinden mahrum olan kişiden İslam'ın hedef ve gayelerini gerçekleştirmesi beklenemez. Diğer yandan münkir hiç bir zaman müminin velisi olamaz. Nitekim şahitlikte de bu şarttır. Ayetlerde şöyle buyrulur:

"Allah kafirler için mü'minler üzerinde hiç bir yol (yetki) kılmamıştır"(13). "Ey mü'minler, mü'minleri bırakıp ta kafirleri dost ve idareci edinmeyin, Allah'a aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi istiyorsunuz"(14). "Mü'minler mü'minleri bırakıp ta kafirleri dost ve idareci edinmesin. Kim böyle yaparsa Allah ile dostluğu kalmaz. Ancak onlardan gelebilecek tehlikeye karşı korunmak amacıyla onlara dost görünmeniz (takiyye yapmanız) durumu müstesnadır"(15). "Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanla dost ve idareci (veli) edinmeyin. Onlar birbirinin velileridir. Sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır" (16).

İslam fakihleri başkanın erkek oluşu üzerinde de durmuşlardır. Çünkü Devlet yönetimi sulh, savaş, tehlikeli toplum hareketleri gibi ağır hizmetleri de kapsar. Tecrübelere göre kadının bu yükün altından kalkması güçtür. Ancak Kur'an-ı Kerim'de Süleyman peygamber döneminde Yemen yöresinde bir devletin başında Belkıs adlı kadının bulunduğuna ve bunun Hz. Süleyman'la görüşmelerine ait haberler vardır(17). Belkıs mucize yoluyla Hz. Süleyman'ın binlerce km. uzaklıkta Kudüs'te bulunan sarayına getirilir ve müminlerin kurduğu medeniyete hayran kalır. Sonuçta şöyle der: "Rabbım, ben kendime zulmetmişim (artık) Süleyman'la birlikte alemlerin Rabbı olan Allah'a teslim oldum" (18).

Diğer yandan Hz. Peygamber'e İran Kisrasının öldürüldüğü ve yerine de bir kadının geçtiği haber verilince şöyle buyurmuştur: "İşlerim bir kadının yönetimine bırakan hiçbir toplum isteklerine ulaşamaz"(19). Ancak İslam'ın bu değerlendirmesi erkeğe ayrıcalık tanındığı anlamına gelmez. Kadına gücünün üstünde bir yük yüklememe anlamında bir yaklaşımdır.

Diğer yandan ayet ve hadislerdeki bu yaklaşım doğrudan İslam toplumu ile ilgili de değildir. Bu konuda tarihin derinliklerinden gelen ve temelde fıtrata dayanan uygulamalar erkekle kadın arasında bazı alanlarda bir görev bölümü yapılmasını gerekli kılmıştır. Yeryüzünde bütün ülkelerde silahlı kuvvetlerin ve güvenlik güçlerin pek az istisnalar dışında erkeklerden oluştuğu görülür.