Hz. Osman'ın Medine-i Münevvere'de çıkan bir isyan sırasında şehid edilmesi sonunda devlet başsız kaldı. İsyancılar Hz. Ali başta olmak üzere bazı önde gelen sahabilere halife olması için başvurdular, fakat onlar bunu kabul etmediler. Hz. Ali onlara, bu ise kendilerinin değil Bedir Ashabı ile Şura ehlinin yetkili olduğunu bildirdi. Ancak Medine'de anarşinin büyümemesi için Hz. Ali hilafeti kabul etti. O'na çoğunluk bey'at etmekle birlikte, bey'at etmeyenler de oldu. Şam yöresi, başta Muaviye b. Ebi Süfyan olmak üzere bey'at etmedi. Böylece Hz. Ali'nin halifeliği çoğunluğun oylarıyla gerçekleşmiş oluyordu (4).

Asr-ı saadetteki bu uygulama örnekleri İslam Devlet başkanının iş başına geliş şeklini belirlemektedir. Buna göre; başkanın seçimle iş basma gelmesi esastır. Seçim serbest olup, seçmen olabilecek herkesin seçime katılması, istenen bir husustur. Bununla birlikte bir kısım müslümanların muhalefet etmesi, çoğunluğun oylarına dayalı seçimin meşruluğunu bozmaz. Nitekim Şam yöresi bey'at etmediği halde Hz. Ali halife olmuştur. Seçimin şekli çok önemli değildir. Tek adaylı, çok adaylı, bey'at usulü veya oy pusulası ile yapılmış olabilir.Benzer şartlar şura heyeti seçimleri için de söz konuşu olur. Buna göre İslam'da asıl olan Devlet başkanının seçimle işbaşına gelmesidir.

İslam fakihleri yukarıdaki şekilleri dikkate alarak bir devlet yönetiminin şu yöntemlerle oluşabileceğini söylemişlerdir:

1) BEY'AT VEYA SEÇİM USULÜ: Ehlü'l-hal ve'l-akd adı verilen, yani "çözüp bağlayan, seçme yeteneğine sahip olan veya içtihad yapabilen" mü'minlerin ya da seçme ehliyetine sahip olan tüm İslam toplumunun bey'at etmesi veya oy kullanmasıyla, Devlet başkanını belirleme yöntemidir. Ehl'ul-hal ve'1-akd meclisinin bilginler, yüksek kademede görevli yöneticiler, ordu komutanları ile İslam toplumunun iyiliğini düşünen kimselerden oluşacağı bazı alimlerce öne sürülmüştür(5).

2) ŞURA USULÜ: Hz. Ömer kendisinden sonrası için böyle bir şura oluşturmuş ve şura kendi içinden Hz. Osman'ı seçmiştir. Yukarıda bunu açıklamıştık. İslam toplumunun bu adaya bey'at etmesiyle başkanlık kesinleşir. Böyle bir şuranın görevi adayı belirlemektir

3) İSTÎLHAF YOLU (DEVLET BAŞKANININ KENDİNDEN SONRAKİ BAŞKANI BELİRLEMESİ) : Hz. Ebu Bekr'in vefatından önce kendi yerine Hz. Ömer'i aday gösterdiğini yukarıda belirtmiştik. Ancak Hz. Peygamberin böyle bir aday belirlemediği de bilinmektedir. Buna göre halifenin kendi yerine geçecek olanı belirlemesi ne emredilmiş ve ne de yasaklanmış değildir. Bu yüzden istihlafta son söz yine toplumundur(6).

4)İSTİLA YOLU (DEVLET BAŞKANLIĞINI ZORLA ELE GEÇİRME): İslam'da asıl olan Devlet başkanının seçimle iş başıma gelmesi, seçmenlerin baskı altına alınmaması ve işin oldu bittiye getirilmemesidir. İstila, Devlet yönetiminin ihtilalle, zor ve cebir kullanarak ele geçirilmesidir. Bu yolla başa geçen yönetim, İslami esaslara uyar ve toplum kendisine itaat ederse meşruluk kazanır. Bunun sebebi kan dökülmesini önlemek ve kargaşaya fırsat vermemektir. Bu yüzden bunda İslam toplumunun da yararı olabilir(7). Ancak fakihlerin "istila" yolunu, yönetimi ele geçirmede meşru bir yol sayması, olağanüstü durumlarda zaruret hali ile sınırlıdır. Ayrıca bunun İslam'ın maslahatına olacağı da belli olmalıdır. Aksi halde ehli küfre veya isyancılara cesaret verilmiş olur. Eğer yönetimi ele geçirenler toplumu İslam'dan uzaklaştırma yoluna girmişlerse onlara toplumun bu fırsatı vermemesi gerekir(8).

İslam toplumunun kendi içinden bir yönetici çıkarması gerektiği konusunda sahabe ve tabiiler görüşbirliği içindedir. Nitekim Ensar ve Muhacirler Rasulullah (s.a.s.)'ın naşı henüz defnedilmeden bu önemli problemi çözmek gerektiğine inanmışlar ve cenazenin defnini bile beklememişlerdir. Bu durum kanunun önemini ortaya koymaktadır.

Her asırda müslümanların çoğunluğu teşkil ettiği yörelerde kendi yöneticilerini seçip iş başına getirmesi hususunda icma oluşmuştur. Bu konuyla ilgili delilleri de haftaya paylaşalım. (DEVAM EDECEK)