2016 yılında Fransa'da vizyona giren ve Fransa'dan Suriye savaşına katılan kızları konu alan; "Cennet Beklesin" adlı film, vasat bir senaryo ve yine vasatın az üstünde bir oyunculuğa rağmen, Fransa'da büyük yankı uyandırdı. Bunun nedeni kendi tabirleriyle; "Radikal İslam" anlayışının Fransa'da büyük bir sorun halini almasıydı. Fransa'nın yoğun göç alması ve dolayısıyla "göçmen sorunu" ile direkt yüzyüze gelen bir ülke olması da bu sorunu ciddi anlamda kendi içlerinde büyütüyordu.

DAEŞ unsurlarının 2014'te Musul'u ele geçirip sözde "Islam Devleti" ve "Hilafet" ilan etmesi, bu bölgeye özellikle Avrupa'dan ciddi anlamda savaşçı akınına maruz bıraktı. Bakınız bizim Türk kamuoyunda dahi yıllarca bu kişilerin "Ajan" oldukları tartışıldı durdu. Hatta DAEŞ gibi bir yapılanmanın bizim Müslümanlar olarak hangi sorunlarımızın sonuçları olduğunu bildikleri halde pek çok ilahiyatçı, yazar vs bile bu yapıyı direkt olarak "Ajan" bir yapı olarak lanse etmiştir. Elbette yönetim kadrosunda ve alt kadrolarda "Ajanlar" bulunmaktadır ancak bu durum bizi gerçeklerle yüzleşmekten alıkoymamalıdır. Her neyse !

Yıllarca gençliklerini batının fuhuş ve azgınlık batağı içinde heba edip, İslam ile tanışınca yaşanılan pişmanlık psikolojisinin insanı savurduğu uç noktadan nasibini alıyordu bu kişiler. Sonuç olarak kendilerini "Allah'a adamanın" farklı bir versiyonu olarak "Cihad" yolunu tercih ediyorlar ve bu tercih onları DAEŞ gibi Allah'ın hudutlarını çiğneyip Müslüman kanı döken, şer odaklarına yönetiyordu. Bu durum sanıldığından daha çok kafirlerden ziyade Müslümanların başına bela olduğunu söylemek hiç de gerçekdışı olmaz.

Şimdi gelelim zurnanın zart dediği yere !Peki Avrupa'da islamı bu şekilde yanlış yorumlayan, "Islah" ve "İhya" metodundan uzak ve "imha" gibi bir anlayışı kendine yol bellemiş bir yapı nasıl rağbet görebiliyordu! 11 Eylül'den bu yana Batı da sürekli pompalanan "Islamafobi"nin etkisi yok mudur !? Elbette vardır !

Orta Asya,Balkanlar ve Kafkaslardaki Islam düşmanı ve işbirlikçi küçük emperyalist rejimlerin Müslümanlar üstünde uyguladıkları aptalca baskı politikalarının bu bölgelerdeki on binlerce Müslümanı DAES 'ın kucağına attığı gerçeği ile henüz yüzleşmedik. Avrupa'da ise Islamafobi ters tepti ve pek çok Avrupalıyı DAEŞ 'ın kucağına attı. O dönemlerde pek çok Avrupalı gazeteci de bu kişiler için; "Safra atma" ifadesini kullanıyor ve Avrupa'nın bu radikal ağırlıktan kurtulduğunu söylüyordu! Gidenleri gittiği yerde temizlemek ise YPG gibi başka bir şer yapıya düşüyordu! Hem Terör koridorunu Ihya edecekler hemde Avrupa'daki radikal kitlenin temizliğini yapacaklardı ve kısmen de yaptılar!

Bugün BARIŞ PINARI HAREKATI öncesinde kendini gösteren, Batı'nın YPG' yi değerli kılan tutumunun arkasında YPG'nin sürekli olarak "DAES'li esirleri bırakma" tehdidinin korkusu olabilir mi ? Bu esirlerin Avrupa'ya dönmesi Avrupa'nın tıpkı 1960 ve 1970' lerdeki "Kızıl terör" furyası gibi bir furyaya maruz kalması demek değil midir ?

Yıllarca ıslamafobiyi kullanıp hayali bir düşman ürettiler ve sonra bu hayali düşmanı belki isteyerek belki de istemeyerek gerçeklikle buluşturup ona bir kimlik kazandırdılar ve bu kimlik zamanla onun yok edilmesi geregini doğurdu ve bunun için kullanışlı bir yapı olan YPG'yi besleyip büyüttüler. 2014'te Kobani YPG için büyük bir sınavdı. Hem "Rojava'daki Stalingrad" diye bir sosyolojik temel atıp kendi militanlarına bunu inandırdılar hem de radikalizmi temizleyecek tek tetikçi olduklarını Batı'ya ispat ettiler !


Sonuç mu !? Sonucu Ortadoğu halkları ve Türkiye için acı dolu ve sancılı süreç ! Simdi ise bunun üstesinden gelmeye çalışan Türkiye'ye karşı çıkıp ambargo ve yaptırımlarla tehdit ediyorlar ! Müslümanın can güvenliği önemli değil tabi önemli olan kendi rahatları değil mi !?

HADİYİN LAN ORADAN !!!!!