İpekböceği yetiştiriciliği; yetmişli yılların sonuna kadar ilçemizde önemli bir meslek ve gelir kaynağıdır. İlçemizin yetiştirdiği önemli akademisyenlerden Prof. Dr. Mustafa ÜLGEN hayatını anlattığı "Mustafa oğlu Mustafa" adlı kitabın birinci bölümünde oldukça ayrıntılı yer vermiş ellili yıllarda ilçemizde ipekböceği bakımının nasıl yapıldığına. Hocamızın anlatımına geçiyorum. "İpekböcekçiliği ailenin her ferdini çalıştıran, altı haftalık yoğun emek isteyen bir uğraştı. Elde edilen verime göre aileye az veya çok ekonomik katkı sağlardı. Bursa İpekböcekçiliği Enstitüsü ilkbaharda ipekböceği tohumunu piyasaya çıkarırdı. İlçelerden bazı esnaf Bursa'ya giderek paketler haline getirilmiş bu tohumlardan satın alır ve bu işi yapmak isteyen köylü ve kasabalıya satardı.

Bir paket ipekböceği, incir çekirdeği büyüklüğündeki yumurtalardan 25 gram demekti. Bir karton kutu veya kutu içindeki tülbentte yüzlerce küçük yumurtadan oluşuyordu. İpekböceği tırtıllarını yemeyi fareler çok sevdiği için salıncak gibi kerevetler üzerinde bakılırdı. Kerevet şöyle oluşturulurdu.Kalın tahtalar bir buçuk metre genişliğinde, iki buçuk metre uzunluğunda bir dikdörtgen oluştururdu. Bu çıtalara 15'er santim aralıklarla küçük delikler açılır ve bu deliklerden tel geçilerek dama tahtası gibi ızgara şeklinde kerevet yapılırdı. Sonra bu kerevet salıncak gibi tavana asıldıktan sonra üzerine temiz bir beyaz kağıt serilir ve bunun üzerine ipekböceği yumurtaları bırakılırdı. Bütün yaz, sonbahar ve kışı Bursa İpekböcekçiliği Enstitüsünün buzhanesinde geçiren ipekböceği yumurtaları ilkbahar sıcağını hissedince iki haftalık kuluçka süresinden sonra canlanmaya başlardı. Yumurtaların çatlamaya başlamasıyla 1-2 milimetre büyüklüğünde siyah kurtçuklar çıkınca taze dut yaprakları satırla ince ince kıyılarak günde üç öğün verilirdi.

Beslendikçe büyüyen kurtçuklar tırtıl haline gelerek daha geniş yerlere aktarılırlar böylece yavaş yavaş evin bütün mekanları işgal edilirdi. Başlangıçta kıyılarak verilen dut yaprakları sonra bütün bütün, daha sonra dallarıyla birlikte verilirdi. Yem yetiştirmekte güçlük çekilirdi. Dut yapraklarını yerken çıkardıkları sesler insana ninni gibi gelirdi. Yumurtadan çıkıp koza örünceye kadar geçen 6 haftalık süre içinde hayvanlar sekiz veya 10 gün aralıklarla, dört defa bir veya iki gün süren uykuya yatarlardı. Bu uyku sürelerinde insanlar biraz dinlenme imkanı bulurlardı. Son uykudan kalkınca çok aç olurlardı. Bu dönemde onlara yem vermeye yetiştirilemezdi.

Koza yapmadan önce 8-10 santime ulaşan ve bembeyaz olan tırtıllar yem yemeyi keserler, başlarını sallamaya başlarlardı. Bu koza yapma zamanının geldiğinin işaretiydi. Koza sarmaları için askı denilen kurumuş meşe dalları yerleştirilirdi. Tırtıllar bu dallara çıkarlar, yapraklar arasından kendilerine uygun bir yer seçerek ağızlarından çıkardıkları salgı ile kozalarını örerlerdi. Koza sarma işlemi üç günde tamamlanırdı.Sonra kozalar toplanır, küfelere doldurularak Koza Hanı'na götürülür orada en yüksek fiyatı verene satılırdı. İpek iplik elde edilecek kozalar çok fazla bekletilmeden fırınlanarak 80-90 derecede içlerindeki böcekler öldürülürdü. Aksi halde kozayı ördükten üç hafta sonra, koza içerisinde başkalaşım geçirerek kelebek olan böcek kozayı delerek dışarı çıkardı.

Delinmiş kozadan iplik yapılamazdı iplikler hep kopuk kopuk olurdu. Bursa İpekböcekçiliği Enstitüsü tohumluk olarak koza satın alırdı. Görükle Beldesinin kozaları tercih edilirdi. Bu kozalar fırınlanmaz dişi veya erkek kelebeklerin kozalarını delerek çıkmaları, döllenmeleri ve yumurtlamaları beklenir ve bu yumurtalar buzhanede saklanarak, gelecek senenin tohumları olarak hazırlanırdı.

İpekböceği beslenmesi için en az 20 araba dut ağacı dalı demet yapılarak getirilirdi. Hiçbir şey atılmazdı. Dut ağacı yaprakları kullanıldıktan sonra ilkbaharda yeni su yürümüş olan bu dut ağacı dallarının dış kabuğu soyularak ip olarak kullanılmak üzere saklanırdı. Dut ağacı dalları da bir nacakla sobaya sığacak büyüklükte kesilerek sobaya bir defada girecek miktarda küçük demetler yapılır ve bunlar da dut dalından soyulan kabuklarla bağlanarak kışın kullanılmak üzere depo edilirdi.