Kur'an bize her şeyin hakikatini ayan beyan gösteriliyor. Vahiy kültürüne sahip olmak ve buradan olaylara bakmak insanın ufkunu gökler kadar genişletir. Her gün okuduğum gibi Kur'an-ı Kerim tilaveti esnasında bir cümle ile karşılaştım. Yakup peygamber oğlu Yusuf (a.s)'a:" Rüyanı kardeşlerine anlatma! Onlar sana bir tuzak kurabilirler. Muhakkak ki şeytan insanın apaçık düşmanıdır." demiş.

Kardeşlerin arası herhangi bir sebepten açılması ve araya düşmanlığın girmesi her çağ ve devirde görülen şeydir. Bu Hz. Adem"in iki oğlundan bu yana devam edegelen bir hususiyet.

İşte bir baba da oğluna onu diğer oğullarından üstün kılacak rüyanın yorumunu (on bir yıldız ay ve güneşin secde etmesini) yaptıktan sonra bunu kardeşlerine anlatma Çünkü kardeşler çekememezlik gösterir ve seni öldürebilirler.

Şeytanın insanlar arası munasebetlerde müdahil olduğunu hissetmek gerekiyor. Onuen temel vasfını yani insana düşmanlık etmesini düşünmek gerekiyor. Çünkü bunca düşmanlığın hele kardeşler arası düşmanlığın sebebi şeytandır deyip işin içinden çıkamayız tabii ki. Lakin şeytanın insan iletişiminde bu kadar müdahil olduğu insana her zamana kötülüğü emreden nefisle işbirliği yapıp insanın fıtratını alt ettiği etmeye çalıştığı görülür.

Maneviyatla ilgisini kesmiş olan pozitif bilimler, bu meseleyi açıklayamıyor olduğundan daha saçma bulacaklardır.

Beden ve ruh... Biri kalıp biri öz... Sadece insana has bir durum değildir bu. Ağzından dökülen ve belli bir ses tonunda şekillenmiş kelimelerin bile "anlam" denen "ruhu" vardır. Niyet, yani kalbin yönelim göstermesi bu ruh noktasını besler ve anlam kazandırır.

Kalbinde manevi hastalıklardan haset, kin, bencillik, çekememezlik gibi ölümcül virüslere yakalanmışsa onun yoğun bakım bile bile kurtarmaz. Çok özel hastanelerde, çok uzman doktorlar tarafından tedavi edilmesi gerekir değil mi?

Söz konusu hastalık olduğu zaman "donanımlı hastane" ve "uzman doktor" kelimeleri dikkat çeker. Manevi hastalıklara yakalandığımızda onların doktoruna gitmek lazım. Ayrıca bu tedavi yöntemleri oldukça uzun ve acı olabilir.

Kıskançlık kalbe girdikten sonra ne kadar iyi niyetli olmaya çalışsa da başaramaz. Bir girdap döngüsüne takılır. Kardeşinin tüm başarıları, kendisinin kıvanç kaynağı olacağına durmadan diş biler kıskançlığıdan.

Araya küskünlükler girer, ardından düşmanlık... Geriye dönüşü olmayan bir uçurumun kıyısındasındır artık. Ya ölmek ya da öldürmek vardır o anda tüm benliğini sıkıştıran. Yüreğinin o zaman soğuyacağını hissedersin.

İşte bu şeytanın bir kandırmacasıdır. Nefisle koalisyon kurmuş şeytan senin yapman gerekeni kulağına üfler: "Öldür onu. Öldür onu ve kurtul." Kıskançlık, katil olmanın önsözü gibidir.

Şeytanın dediği gibi mi olur? Öldürünce her şey biter mi? Hayır, bu sefer başka bir duygu pişmanlık kara bulutlar gibi gönlün semalarını kaplar.

Görünürde her şeyi sen yapıyorsundur. Şeytanın kurduğu tuzağa düşer, kulağına üflediği manadan kopamazsın. Şeytan iletişiminize apaçık müdahale etmişse de uyuşmuş beyin nefretle dolmuş. Ve sonuç; bir katil ve bir maktül.

Bir caza ile karşılaştığında insanoğlu, işlediği suçların başkasının üzerine atmak ister. "Keşke ben değil de o yapsaydı." temennisinde bulunur. Suçu başkasına attığında hafif ve geçici bir rahatlama hisseder. İşte bu psikolojiden yola çıkarak suçu şeytana sıyrılabiliriz de demek istimem.

Aramıza soğukluk girmis arkadaşıma bazen şöyle derim. "Söyle şeytanına, benim şeytanımı ayartmasın." Hani derler ya "filler tepinir çimenler ezilir." Şeytanlar kışkırtıyor, insanlar kavga ediyor. Herkes kendi şeytana sahip çıksın. Onu zincile sağlamca bağlasın.